30 June 2008

Santisteban'dan Fazlası

44 yıl diye hatırlıyorum... Tv'lerden aklımda kaldığı kadarıyla 44 yıl geçmiş son şampiyonluğun üstünden. Sezon boyunca İspanyol oyuncular, İspanyol takımları gündemimizde olur ama yaz gelir, ulusal turnuvalara konsantre olunur ve hemen İspanyollar geri düşer zihinlerde. Bu güne kadar bunu bozabilen bir tek Juan Santisteban vardı. Aragones'den 2 yaş büyük Santisteban 20 yıldır İspanya genç takımlarının kontrolündeki adam. Sonuncusu birkaç hafta önce Türkiye'de U-17'lerle olmak üzere çeşitli seviyelerde birçok şampiyonluk & ikincilik kazandı çalıştırdığı İspanyol gençleri. A takımdan farkları her turnuvaya zihinlerde favori başlarlardı, her turnuva öncesi İspanya'nın durumu ve kadrosu ilk merak edilenlerden olurdu. 2010'da bu şampiyon kadro aynen -Senna hariç- korunabilir. Artık A takım için de aynı durum geçerli olacak
Turnuva öncesi şampiyonluk adayı olarak görmüyordum İspanyolları. Hazırlık maçlarını da izledikten sonra görüşüm değişmemişti. Gerçi dün şampiyonluk adayımı izledikten sonra turnuvalar öncesi biraz daha fazla kafa yormak gerektiğini anladım. Güzel turnuva oldu denilebilir herhalde tabi bunda milli takımın etkisi çok büyük. En azından yararlı oldu futbol için; defansif orta sahaları çiftleme modası değişti, rakibi karşılamak yerine top oynamanın ve oyun bozmaya çalışmanın daha güzel olduğunu hatırladık, savunma futbolunun çaresizliğini hatta rezaletini izledik sonuç olarak yeni sezona ayrı bir hevesle başlamamızı sağlayacak bir turnuva oldu debilebilir herhalde.
Pozitif futbolun turnuvasında Almanlara final öncesi şans vermek çok zordu. Bahisler one göre yapıldı, tv'ye ona uygun motivasyon ile oturuldu. Bilim ve tekniğin onca gelişimine rağmen değişmeyen oyun süresi, Mario Zagallo'nun önerisi gibi 90 dakikanın üstünde olsaydı bile değişen birşey olmazdı, Almanlar sahadan çıkar giderdi herhalde. 10 dakika sonrası final oynayan bir takımı bu kadar çaresiz görmek hoş olmadı tabi ama günümüz standartlarına göre güzel maçtı. Villa'nın sakatlığının dezavantaj olacağını düşünmüyordum İspanya'nın mevcut artılarını da düşünerek. Aragones forvet ikilisinden birini orta saha yada defans önünde kullanmayı seven biri, sakatlık sayesinde istediği gibi oynattı. İspanya, üstün ırk misali yapılı, uzun, yakışıklı Alman takımı karşısında fiziksel ve geleneksel üstünlüğün teknik karşısındaki çaresizliğini resmetti. Turnuvanın genel görüntüsü bozulmadı, atan yine kazandı. Biz hariç bunu bozabilen olmamıştı, geri düşen takımlar çaresiz ve/veya silik görüntüdeydi hep, finalde de değişmedi. Uzun lafın kısası İspanya'nın futbolda Santisteban'dan daha büyük bir gururu oldu.

28 June 2008

Bolton'un bir Forveti Oldu

Geçen sezon başladığı yere dönmüştü Bolton. EPL'ye yükseldikleri ve sonraki sezon dipte takılmışlardı ama sonrasında 3-4 sezon ilk 10'un altına hiç düşmemişlerdi, UEFA oynamışlardı. Allardyce döneminde de çirkin bir oyunları vardı çok atmazlardı ama Anelka'yı sattıktan sonra gol atmayan çekilmez bir takıma dönüşmüşlerdi ve nihayetinde son anda ligde kaldılar.

Avrupada hiçbir takımın bir forvete Bolton kadar ihtiyacı yoktu, klüp açığı İsveç'li kule Elmander ile kapattı. 10m sterlin + Braaten'e malolduğu düşünülen Elmander Bolton'a uyar, ilaç olur. Fizikli ama akıllı forvetlerden, tekniği iyi, Euro 2008'de de gördüğümüz gibi forvet arkası da oynayabiliyor. Bolton'un kalabalık ortasahası ve bezdirici kapanmalarına yakışacaktır. Hollanda'da pişmiş golcülerden Johan Elmander ama 4-5 yılı boş geçirmiş, 2006'da kendine gelebilmiş. Toulouse'yi taşıyan adamlardandı, EPL'ye alışması zaman almaz ise 27 yaşında adım attığı İngiltere'de uzun kalır.

27 June 2008

Tottenham 08/09

İç saha forması geçen sezonunkinden çok farklı değil, sponsporun şekil değişikliği ve lacivertin biraz daha serpiştirilmesi dışında. Tottenham'da transfer sözkonusu olduğunda 07/08 devre arasından başlamak gerek. Savunma bu dönemde oluşturuldu sağa Hutton ortaya Woodgate yerleşti, sola Gilberto takviyesi yapıldı. Yeni sezon öncesi ise Modric ve dos Santos'a 20m sterlin üzerinde para yatırdılar, Crystal Palace'dan genç Bostock'u alt kademeye eklediler ve kaleyi PSV'nin Gomez'i ile güçlendirdiler..

125. yıllarında 90m sterlin civarı harcamışlardı ama sadece Lig Kupası ile kapatmayı yeterli gördüler. Geçen sezon transferde gençlere ağırlık vermişlerdi. Bale, Hutton, Bent, Kaboul, Boateng hepsi 23 altında idi, Modric ve Giovani transferleri ile aynen devam denilebilir. Peter Crouch ve David Bentley ile ilgilendikleri konuşuluyor. Crouch için P'mouth'un reddedilen bir teklifi var, Bentley için de Lennon'u gözden çıkarabilecekleri yazılıyor...

Aynen geçen sezon gibi beklenti var Tottenham'dan, Ramos ile daha güçlü gireceklerdir ve UEFA'yı ciddiye alacaklarını düşünüyorum. Sezonu M'boro deplasmanında açacaklar, hazırlık maçları ise sırasıyla Norwich, Leyton -pilot takım- , Celtic, Dortmund ve Roma ile.

Başka Kapıya

Gereksiz spekülasyona son verdi Adebayor, bugün kalacağını açıkladı. Açıkçası gitmesini beklemiyordum, 07/08'in büyük gelişimlerinden biriydi, Arsenal hücumunun kilit oyuncusu konumuna geldi, 48 maçta 30 gol ile oynadı. Formunun tavan yaptığı dönemlerde Ronaldo ile kıyaslanmıştı, Wenger ligin en iyisine sahip olduğunu söylemişti. Geçen sezon tekniği ve bitiriciliğinde gözlenen gelişim ile tam bir forvet olduğunu gösterdi.

Milan Drogba'ya, Sheva'ya, Etoo'ya vs. kanalize olsun, Galliani Ade olmazsa Ronaldinho'yu işaret etmiş. Mühim olan insanlık demiş açıklamasında, Flamini gibi kaçıp gitmedi. Yeni sezonda uçta yeri garanti ve saha içi/saha dışı daha geniş bir kitle tarafından desteklenecek. Flamini'den sonra Hleb'in de gidişi muhtemel, Wenger'e çok koymayacaktır takviye yapılmaya devam edilirse. Nasri bitse bile tek yıldız yetmez bu takıma, sakatlık serilerini bu sefer ciddiye almak lazım... Ligin en güzel oyununu oynadılar geçen sezon, hızlı hücumlarını durdurmak olanaksız gibiydi, kötü formlarına rağmen keyif verdiler. Vela ve Ramsey gibi bu özelliği devam ettirecek yıldız adaylarını da kadrosuna kattı Wenger, Diaby ve Walcott'un da gelişim göstermesi muhtemel. Euro 2008'in Türkiyesi gibilerdi geçen sezon, kötü oynadılar ve geri düştüler çoğu zaman ama çevirdiler, en azından nerdeyse her seferinde eşitlediler. 08/09'un güzel oynayanlarından olacak Arsenal ama patlama için daha erken, yeniden yapılanmaya devam.

En İyi Kaleci?

En sevdiğim v der Sar'dı uzun süredir ama iş en iyisini seçmeye geldiğinde herkes gibi 3 isim ağır basıyordu. Seçimde ite kaka İtalyan'dan yana oluyordu. Turnuva sayesinde en azından bizler için 2 isim arasından seçim yapma şansı doğdu, diğeri önce sevgiyle hatırlanacak.

Futbolcudan Daha Fazlası

Futbolu bıraktıktan sonra unutulmaması için gerekli şeyler mevcut tabi Thuram'da. Uzun dönem mevkisinin en iyi oyuncusu olması, oynadığı büyük klüpler, Dünya ve Avrupa şampiyonlukları dışında en önemlisi Hırvatistan'a attığı 2 gol var. Fransa spor tarihinin en önemli anlarından biri olarak değerlendirilien 98 yarı finalinde, kariyeri 150 milli formaya yaklaşmış bir savunma oyuncusunun tüm kariyerindeki golleri tek maça sıkıştırıp Dünya Şampiyonluğu ünvanı için yarışmasını sağlamak kolay unutulmaz. Zidane ile aynı gün başladığı Fransa milli takımını bıraktıktan sonra, bu turnuva için geri döndü. 36'lık Thuram bu turnuva ile isminin rekorlar arasında daha fazla geçmesini de sağlayacak gibi.

Futbolcuyu oyunu, kariyeri, başarıları, rekorları vs. ile hatırlamaktan daha faydalı bir yol var galiba. Alan Shearer'i zamanında tapacak kadar sevsemde gol krallığını 3 kez 30'u geçerek aldığını daha ne kadar hatırlayabilirim ki? veya oyunu, tekniği, ceza sahasına girerken attığı birsürü benzer gol, efendiğili ve uçamaması ne kadar net hatırlatabilir ki Bergkamp'ı? 84 doğumluyum Maradona falan bilmem ben, ben işin içine girişimi hatırladığımda o 94 Dünya Kupasında 2 maç oynayabilmişti, Arjantin'de ''Hagi'ye'' elenmişti. Zidane'dır bana göre bu işin gelmiş geçmiş en iyisi, onu hatırlarkende noktayı Şampiyonluk ve Yılın en İyisi olarak değilde Materazzi'ye attığı kafa ile koyduğu gelecek akla ister istemez.

Futbolcuyu hatırlamak için kafasının çalıştığına da şahit olmak gerekiyor sanırım. Thuram gücü, tekniği, soğukkanlılığı, ağırlığı, markaj ustalığı vs. ile mevkisinde fark yaratmıştır ama isimlerin çokluğu ve artışı söz konusu olduğunda saha dışındaki özellikleri farkı yaratır. Söyleyecek sözü olan futbolculardan biriydi, kafa yorduğu meseleler vardı. Birkaç yıl önce Fransa'da ''orantısız güç kullanımı'' yaşanırken, güzel giyimine, tarzına ve kazandığı milyonlara rağmen nereden geldiğini unutmadığımı göstermiş, Sarkozy'e çıkış yapmayı içine atmamıştı. Göçmen, siyah ve Paris varoşlarında büyümenin sonuçlarının arasında bunlara kafa yorması ve ses çıkartması da vardı. Eleştirilmez ama Zidane benzer durumlarda benzer tepkileri vermekten kaçınmıştı, Thuram'a göre sözkonusu profesyonellik olduğunda gereği de buydu ama o farklıydı.

Siyasetin içinde herhangi bir biçimde yer almasını beklediğim bir topçu Thuram, Euro 2008 ile turnuva tarihinin en çok oynayan futbolcusu ünvanını da kazandı. L'Equipe e göre PSG ile anlaşmış, 1+1 yıllık kontrat imzalaması bekleniyormuş.

Nokta


İspanya maçını doğru düzgün izleyemedim, ilk golden sonrası merak uyandırdı ister istemez. Turnuvada biz hariç geri düştükten sonra varlık gösterebilen takım yok durumu kesinleşmiş oldu herhalde. Rusya'ya dair birşey göremedim, ilk maçtan bile kötüydüler. 2.5 maçlık dünya yıldızı Arshavin hiç yoktu, hayallerinin Barça'sının provası oldu bu maç. Ramos tır gibiydi tren gibiydi, ciddi olduğu zaman dünyanın en iyisi olduğunu gösterdi. Final karmakarışık, bizim ve Hırvatların orta alanda yaptığını gördükten sonra İspanya kimbilir nasıl bayıltır Almanları. Villa yokmuş finalde, Aragones istediği 4-4-1-1'e rahat rahat döner, finalin anahtarı Villa'nın sakatlığı olur diye düşünmekteyim sabahın köründe.

Büyük turnuva nihayetinde, son Dünya Kupası gibi can sıkmadı, çok şey değiştirdi. Savunma saçmalamasını noktaladı, inanmak başarmanın yarısıdır saçmalığı ile kafamı karıştırdı, Milli takım ile şaşırttı, Sabah'tan sonra Atv'yi de listeden çıkarttırdı, iyi ve kötüyü yeterli derecede net olarak gösterdi, başarısızları yol verdirtti vs. ... Kaleci vedalarına da sahne oldu turnuva. Nikopolidis daha jubile yapmaz, Rüştü bıraktığını açıkladı sonra bir Türk klasiği sorgulandı, Lehmann'a bu turnuva bir ömür boyu yeter o da finalden sonra açıklar herhalde. Edwin v der Sar'da 38 yaşında nokta koydu milli takıma. 94'te başladı büyük turnuvalara, sonraki 6 turnuvada kalede idi. Juventus sonrası Fulham'da takılmasına uyuz olurdum, koca 4 yılı boşa geçirdi. United daha erken davransaydı efsanelerden olurdu, zaten Schmeichel'den sonra açık ara klübün en iyisi.

v der Sar milli takımı bıraktığını açıkladıktan sonra 08/09'un İngilteredeki son yılı olduğunu da duyurdu. Başladığı yerde bitirmek çok yakışacaktır.

Balayı

Rooney 1-2 hafta önce İtalya'da Coleen McLoughlin ile evlendi. Düğün fotoğrafları OK! dergisine 2.5m sterlin'e satılmış, Rooney en az 4 çocuk istiyorum demiş. Bombayı ise Mirror patlatmış, balayı keyfinde elinde sigara ile yakalamış.Sitede sigara içenler top-10'u falan da yapılmış.. magazin işte hertürlüsü gereksiz.

Rooney'in yeni sezona nasıl başlayacağını merak etmiyor değilim ama. 07/08 onun için çok kötüydü. 2007 kasımından sonra kayboldu, sakatlıklarla çok uğraştı ve oynadığı maç/gol sayısı söz konusu olduğunda United'daki en kötü yılını yaşadı. Gerçi gol ortalamaları birbirine yakın ama Tevez ve Ronaldo'nun tersine 4. sezonunda hala ciddi bir çıkış yapamadı Rooney. Geçtiğimiz sezonda gol krallığında takımın 3.lüğüne gerilerken, asist ve sarı kart kralı oldu. Başı da bağlandı, hadi hayırlısı

Arsenal 08/09


Arsenal, iç saha formasını duyurmuş. 2 sezon Emirates'de kırmızının ağırlığını koyduğu bu formayı giyecekler. Yaz turnuvalarında geçen yıl Emirates Kupasını düzenlemişlerdi ve evsahipliği yaptıkları turnuvayı kazanıp Amsterdam'a geçmişlerdi, orda da kazanmışlardı. Bu yılın katılımcıları Real Madrid, Juventus ve Hamburg. Amsterdamdaki gibi bu turnuvada da atılan her gole 1 puan veriliyor.

Premier Lig'de sezon 16 Ağustos'ta açılıyor. Arsenal'de Barça gibi ön-eleme oynayacaklardan. Hazırlık maçlarına 19 Temmuz'da Barnet ile başlıyorlar. Sonrasında Avusturya'da kamp yapacaklar ve 2 hazırlık maçından sonra 30'unda Stuttgart'a konuk olacaklar. 2-3 Ağustos'ta Emirates Kupasından sonra Barnet gibi diğer pilot takım Huddersfield ile 6 Ağustos'ta karşılaştıktan sonra Amsterdam'a uçacaklar. Amsterdam dönüşünden 3-4 gün sonra da CL ön-eleme ilk maçı var.
Wenger, Guardiola'ya oranla daha fazla yoracak gibi. 21-22 günde fazla uzaklara gitmeden 3 ülke gezecek ve 9 hazırlık maçı yapacaklar.

Saturday, August 2
Real Madrid v Hamburg , Arsenal v Juventus
Sunday, August 3
Juventus v Hamburg , Arsenal v Real Madrid

Gol Başına 1 Puan


Yazın düzenli yapılabilen hazırlık turnuvalarından en önemlisidir herhalde -İtalya görmezden gelinirse- LG Amsterdam Turnuvası, 8-9 Ağustos'ta oynanacak. Çinliler ve Dubai'liler de bu alana girmişleri, bu yaz düzenleyecekler mi bilemiyorum. Ajax'ın düzenlediği güzel bi turnuvadır, hep büyükler katılır. 2003'te Inter ve L'pool ile birlikte bizde -GS- vardık, Gerrard'ın çirkef zamanlarının sonuydu, artistlik yapıp atılmıştı, L'pool u yenerek ayrılmıştık yanlış hatırlamıyorsam. 10. yılın katılımcıları, geçen yılın şampiyonu Arsenal, Inter ve ilk kez katılacak Sevilla.

Tabela geçen yıla ait. Turnuva averaj falan tanımaz, güzelliği takımların attıkları gol başına da puan almaları. Geçen yıl bizim iddaa'da programına dahil etmişti turnuvayı.

Friday, August 8
Internazionale v Sevilla , Ajax v Arsenal
Saturday, August 9
Arsenal v Sevilla , Ajax v Internazionale

26 June 2008

25.06.2005

3 yıl olmuş gideli. Gidişini düşünmek zor böylelerinin, bir yere varamıyor susup kalıyor insan, sonunda kendine de lanet ediyor...

Ne yapalım... Hissettirdikleri, bıraktıkları da yeter.

Dinlemeye devam.

İzlemeyen varsa

Barcelona 08/09


CL ön-eleme oynayacaklarından sezonu erken açıyorlar. Hazırlık kampı sürecinde geçen yıl olduğu gibi İskoçya'ya gidecekler. 5 gün kalacakları İskoçya'da Hibernian ve Dundee Utd. ile oynayacaklar. 26-30 Temmuz arası İspanya'dalar, 30 Temmuz'da Artemio Franchi'de olacaklar. Sonrası ise Amerika turu. Bir hafta kadar kalacakları USA'da ilk durak Chigago, 3 Ağustosta Meksika klübü Guadalajara ile oynadıktan sonra New York'a geçecekler. 6 Ağustos'ta NY Red Bulls ile oynadıktan sonra İspanya'ya dönecekler.

18 günde 19.000 km yol ve 5 hazırlık maçı demiş web sayfaları, önceki 2 yıla göre daha kısa süre, daha az kilometre ve daha az maç.... CL kuralar 1 Ağustos, ilk maç 12/13 Ağustos'ta.

İkinci Nefes

Görüntüde 60'lar, Fransız filmi falan ama Cantona gangstermiş, Monica Bellucci'de varmış...

Galiptir bu yolda Mağlup

Bu turnuva çok şey kattı bana, çok şey öğretti Milli takım... En önemlisi de bu oyunla aşk tazelemem oldu galiba. Bu son maçta çok iyi geldi, Hırvat maçında bitirmiştim ben işi, önemi yoktu Almanya maçının ama Milli takım yine şaşırttı, bu sefer tam görmek istediğim şekilde, güzel oyun ile hemde. Terim'e çok saydım sövdüm ama yine kendini sevdirtti. İyi oynayarak elenmek falan da hiç üzmedi. Fransa, İtalya, Yunanistan, İsviçre, İsveç vs. gibi lanet bir takım olmadık, Hollanda gibi golü yedikten sonra oyuncusundan teknik direktörüne şapşallaşmadık, İspanya gibi 55 tane pas yapabildikten sonra hücum etmekten korkmadık. Oyunu en güzel haliyle gördük, kötü oynasakta eksiklerimiz olsada ''heyecanı'' en güzel şekilde yaşadık, Hırvat öne geçtikten sonra sevinmekten kaybederken, Yunan yedikten sonra çaresiz kalırken, Portekizi İspanyol'u yatmayı seçerken biz güzel gözükeni yaptık belki istemeden belki elden sadece o geldiğinden ama iyi olanı yaptık. Başkası nası görür, ne kadar hatırlar bilmem ama bize çok şey öğretti bu Milli takım.

Kendi adıma çok çok teşekkür ederim yavaş yavaş olsa da ofansif oynadığımız için, kötü oynasak, hakim olamasakta o geri dönüşler için, Portekiz hariç yaşadığım heyecan için. Böyle oynayalım Almanya şampiyon olsun, Sabri o çalımı yapsın Lahm maçın adamı olsun, Kazım böyle rahat oynasın, direkleri dövsün Almanya tek forvet oynasın hep kazansın, fark yapmaz...

Futbolun namusunu temizledik.

Sıra Kimde?



Ronaldinho, Ronaldo v Bugatti'den sonra Nike vites yükseltti. Torres'den sonra Ferguson ve McClair'i de gördük Adidas ve Mourinho'ya cevap şeklinden...

Eski United'lılar

Turnuva sağolsun futbolcu transferi canlanamadı ama çalıştırıcılar konusunda piyasa ister istemez hareketli. İki İngiliz sözleşme imzaladı kısa süre önce. Gazi McLaren, Rutten'in boşluğunu doldurmaya çalışacak Twente'de. Hollanda'da sıratacak sanki bu İngiliz. Blackburn, Hughes'ı Shinawatra'ya kaptırmak zorundaydı boşluğu daha gencinden doldurmayı seçti. Mark Hughes, Blackburn'e geldiğinde gayet iyi bir geçmişe sahip, United efsanesi sayılan bir futbolcu, klüp çalıştırıcılığı tecrübesi olmayan ama gelecek vaadeden bir teknik direktördü. Blakcburn'de yaptığı iş ile Ada'nın en iyilerinden biri konumuna geldi ve sınıf atladı. Rovers Jack Walker sonrası ligin sıradan takımlarındandı, Hughes ile güçlü gözüktüler. İlk 10 içinde alıştığımız, UEFA kovalayan takım yeni çalıştırıcısını başka bir iyi futbolcu, United efsanesi, gelecek vaadeden ve tecrübesiz Paul Ince olarak açıkladı.

Geçtiğimiz sezon Sunderland Premier Lig'e Roy Keane ile yükselmişti. Yabancı klüp sahipleri EPL'de alışılmış birşey ama Sunderland bunun biraz dışında kalmıştı. Klübün yeni sahipleri İrlandalı bir konsorsiyum olmuştu ve teknik direktörde iyi bir futbolcu, United efsanesi ve 1 yıllık teknik direktörlük tecrübesine sahip İrlandalı Roy Keane olarak belirlenmişti. Keane ilk sezonunda takımı şampiyon ünvanıyla EPL'ye yükseltmiş ve harcadığı yaklaşık 50m sterlin ile ligde tutmuştu. Sezon bitmeden Keane tarafından gelecek hedefleri yükseltilmiş olarak açıklanmıştı ve bu sefer daha az sayıda oyuncu alabilmek için bir 50m sterlin daha istenmişti. Sunderland'in ligde kalıcı olacağını düşünüyorum, aynen Hughes'li City'nin iyi işler yapacağını düşündüğüm gibi. Eski United'lılar Hughes ve Keane sınıfı geçti, sıra Lig tarihinin ilk siyahi-İngiliz teknik direktöründe.

24 June 2008

Nereden Çıktı bu Arshavin?


4 maçın 2'sindeki oyunu ile turnuvanın önüne geçti Rus hücumcu. BBC'nin değerlendirme sistemine göre 2 maçta 9.02'lik ortalama ile -yarı final öncesi- turnuvanın en iyi oyuncusu konumunda. UEFA şampiyonluğu sayesinde yeteneği ve kalitesini bilerek turnuvaya başladık, üçüncü maça pozitif etki yapacağı bekleniyordu normal olarak. UEFA Kupası sayesinde 2007 öncesinde de yetenekli oyuncu olduğunu görebilenlerimiz oldu ama birkaç maçla, 27 yaşında Avrupa'nın en iyisi koltuğuna oturmasını kime borçlu?

Abramovich etkisinin son noktası oldu bu turnuva. Rusya'nın değişimi sonrası da dünyaya açık olmama durumu aşılamadı spordaki gelişime rağmen. Liglerinin durumu ve turnuvalara katılamamalarının da etkisi büyüktü bu kapalılıkta ama CSKA'nın başarısı değiştirememişti, Zenit'in ki de yeterli gelmeyecekti büyük ihtimalle. Abramovich'in Londra'ya taşınması ile başladığına tanık olduğumuz gevşemiş para musluğu Abramovich'le sınırlı kalmadı ve kalmayacak. Britanya ve Avrupa'da olduğu gibi Rusya ve komşularında da zenginler futbola el attı ve bu ani değişimin meyveleri kucağımıza düşmekte. CSKA'ya yatırımlarından sonra Futbol Federasyonuna'da el atmıştı Abramovich, tesisleşme ve altyapıya aktardığı paraların üstüne Hollanda etkisini de ülkeye soktu Deli Petro'ya -niye deli hala bilmem- nazire yaparcasına. Geçmişleri hakkında en ufak bir fikre sahip olmadığımız Semih'ten bile yaşlı 2 yıldızımız oldu bugün. İkisinin de ortak noktası turnuva sonrası transfer yakıştırmaları ve kısa süre öncesinde klüpleri tarafından kadro dışı bırakılmış olmaları.

Tekniği, hızı, zekası vs. ile Rusların 20'sinin başında yıldız ilan ettiği Arshavin 2007'de doğmuş. 2000 yılında formasını giymeye başladığı Zenit'te ilk günden itibaren dikkat çekmiş ama eksileri ağır basmış 2007'ye kadar. Bystrov ve Kerzhakov gibileri meşhur ederken milli takım'ın değerlisi olamadığı gibi Pogrebnyak'ı da meşhur etmek zorunda kalmış. Rusya dışına çıkamamasını Gazprom faktörü ile sınırlamak yanlış okuduklarıma göre. Biten sezonda Hollanda etkisi ile keskin bir dönüş yapmış Arshavin 26'sında, kaptanlığı da kapmış ve sonrası malum... Artık 2007 öncesinin disiplin fukarası, yaramaz çocuğunun kim tarafından kapılacağını merak ediyoruz. Dick Advocaat, klüpte tutamayacağını yaşı da söz konusu olduğunda gitmesi gerektiğini ve İngiltere yada İspanya'da oynayacağını açıklamıştı BBC'ye. Birkaç gün sonra Arshavin İspanya istediğini söyledi, sonrasında Barça hayallerimin takımı dedi. İspanyollardan teklif gelmemiş, Arsenal, Chelsea ve City istiyor takip edebildiğim kadarıyla. Mutlaka biryere gider ama gittiği yerde baskıyı ne kadar kaldırır bilmem, görebildiğim kadarıyla Arshavin'i izlemek mutluluk verecek ama göremediklerimiz bizi şaşırtmamalı...

United Away - 08/09



Yeni formalar 07/08'in son haftasından itibaren gösterimde, bugünden itibaren hepsi burada olacak. United 2. forma da iç saha forması gibi düz ve tek renkten oluşuyor. İç saha forması düz kırmızı idi, 2. formanın şortu yaka ile aynı renkte. Dün bizim (GS) 2. formayı gördüm de, almak lazım... Tabi yeni formalar da olsa sözkonusu United ise akla ilk gelen 'Ronaldo bunu giyecek mi?' oluyor.

Frank w Luna


22 June 2008

Sürpriz

Rusya'nın Euro 2008'e gelişi mi sürprizdi, gruplardaki ilk maçı mı? Yoksa Hollanda'nın 2 maçtaki akılalmaz değişimi mi, v Basten'in yükselişi mi? Bizim gibi ilk maçı kötü oynayıp kaybedenlerden Rusya, bizim gibi sonraki iki maçını kazanan tabi bizden ufak bir farkla, top oynayarak. İspanya'nın açamadığı Yunanistan ve İsveç'i dağıtmışlardı, aynı dün gece olduğu gibi öne geçtikten sonra bitiriciliği unutmuşlardı. Hollanda favorimdi ama soru işareti iyi hücum eden ve öne geçtikten sonra daha güzel oynayabilen 2 takımın mücadelesinde kimin öne geçeceği idi, daha doğrusu Hollanda'nın yenik duruma düşerse ne yapacağı idi.
Grup maçlarında Hollanda tarafından büyülenince savunmalarının durumu göz ardı edildi ister istemez. Hücum edemeyen 3 takımla oynamaları şanslarıydı, ilk 2 maçta erken öne geçmeleri de futbol adaleti. Rusya öne geçince, Hollanda'nın paniklemesi, v Basten'in sakinleşmesi dikkatimi çekti, Sneijder ''inanmadan'' vuruyordu sanki. Eşitlemeleri de güzel oldu seyir açısından, Hollanda'nın geride ne kadar zayıf olduğu, fazla da plan program sahibi olmadığını gördük, sonuç olarak güzel bir maç seyrettik. Boulahrouz'un mazereti vardı, v Bronckhorst'un nefesi yetmemeliydi, gruplarda neredeyse hiç zorlanmayan Ooijer'e bir Arshavin yetti.
Ağzını kırdı savunmanın, Arshavin tek başına. İtalya ve Fransa'dan daha fazla nefret ettim Rusya yüzünden, sadece saldırmak, koşmak yeterken bu anlamsız çaba niye... Klasını konuşturalı çok olmuştu. Bu yıl öncesinde Zenit ile çıkabileceği yere kadar çıktı, bundan büyük vitrin Euro 2008 finali olur, fazlası olmaz. Kerzhakov'u meşhur edip Avrupa'ya yollamıştı bu sezon da Pogrebnyak'ı doğurdu. Yaş geldi geçiyor, Simao ve İlhan Mansız misali 25'inden sonra yol alacak gibi. İspanya'ya yakışır Arshavin, gider mi göreceğiz. Üç maç sonunda, üç grup lideri, üç 9 puanlı ve üç son maçında rotasyona giden eve döndü. İspanya seriyi bozmalı, tersi sonuç da şaşırtmaz beni. Sadece adamlara saygıdan izlenir bu maç, kağıt üzerinde heyecan yaratır sadece. Savunamayan İtalya, İspanya'ya yardım etmezse 25 pas yapmadan rakip kaleyi hedeflemeyen İspanya'dan ne beklenebilir ki? Sürpriz.

21 June 2008

Nöbetçiden Kral Olur Mu?

Gol sevinçlerinin kralıdır bana göre, Batistuta'nın Camp Nou'daki hareketini görünce hala heyecanlanırım. Tuncay çok kullanır bunu, hiç yakışmadığını bilmeden büyük ihtimalle. Yani M'boro v Derby maçına yakışır mı hiç bu hareket!? Peki başka bir geceye daha güzel oturur mu bu hareket?

İçine oturmuştur kesin, adını hatırlar mı bilmem ama hayatının dersini aldığına eminim Bilic'in. Semih ne hissediyor acaba durumu ile ilgili, hala genç sayılması ile ilgili? Solskjaer'lere tahammül edilmez bizim ülkede, girip atıp kral olmaya tahammül edememesi lazım Semih'in.

Attığı gol ile adı Avrupa Şampiyonası tarihine ''en geç gol'' kategorisi ile kazındı. Dün futboldan başka birşey olduğu belliydi, kimbilir kaç yıllık , 2008-1976= , rekor 3 dk. içinde Klasnic ile egale edildi, Semih ile kırıldı.

Tanrının Eli

"This match shows why it's the most dramatic and most popular game in the world.''

"The pain of this defeat will stay with me for a long time.''

"It will haunt us forever."

90 dakikalık oyunda 118 dakika gol göremeyip, ki önemli bir bölümü yemeyelim yeter ile geçti, son 3 dakikada 2 gol görmek nasıl açıklanabilirki. Sonuca göre konuşturan alçak bir oyun bu, sonuç böyle olunca 3 dakikada gelen 2 gol oyunun güzelliği dedirtiyor ister istemez. Bizim için muhteşem olan Hırvatlar için ne anlama geliyor acaba? Maradona'nın ki yalan, eğer bu oyunun tanrısı varsa mutlaka Fatih Terim ile tokalaşmış olmalı. Rolleri değiştiğimizi düşünüyorum da allahsız, şerefsiz, adaletsizden başka birşey olmazdı herhalde futbol.

Yaş daha 36 olsada, ilk ciddi deneyim olsa da mikrofona konuşma durumunu daha zor yaşayacağı bir an olur mu acaba Bilic'in? Son 3 dakikayı daha rahat geçirse idi sonuç ne olurdu? Bilic uzun süre uyumamalı...

Come-back Kings

Çek maçında 2-0'dan sonra hislerimize tercüman olmuştu Lig tv yorumcusu Rıdvan, 3-2'den sonra ne yapmıstır bilmem. Dün maç öncesi tv'de gezinirken Habertürk'te Ali Okancı, Okay Karacan, Cem Yılmaz ve Sociedad U-19 t.direktörü Tayfun Korkut'un sohbetine denk geldim, ortak yorum ''üst üste 3 kere de geri dönülmez'' idi... Bir futbol takımı sözkonusu olunca konuşmak bu denli zor olmamıştır herhalde, hiçbir futbol takımı bu kadar şaşırtmamıştır hiçkimseyi.

Ben İsviçre maçından sonra konuşamıyorum, içimde hep garip bir his var: Birşeyler olur ve birşeyler mutlaka değişir zaman yeterli gelir ise. Dün 118'de çok sakindim, koltuktaki pozisyonum, ekrana bakışım değişmedi, Rüstü'ye karşı hislerimi seslendirmedim. Garip bir şekilde gol bekliyordum zaman yetmeyecek gibi olsada. Bu kez gerçekten imkansızı başardık, Bilic ve kurmayları, hakemler, yorumcular vs. o 3 dakikada herşey durdu sanki, zamanı da yendik.

İnanmak yeterli gelmedi bana hiçbir zaman. Yani galibiyetler nasıl sadece inanç ile motivasyon ile açıklanabilir ki? Buna şans da eklenince birşeyler ifade ediyor artık ister istemez oyunu çözerken, ''futbol'' ise detaylardan çekip çıkartılabiliyor ancak. Euro 2008'in rengi olduk Hollanda ile birlikte, neredeyse hep kötü oynasakta bir tavrımız oldu, Fransa, Yunanistan, İsveç, İsviçre vs. gibi sıradan bir takım olmadık. Nikopolidis ve Mhyre'den sonra direkler, Cech ve 120+2'ye rağmen kimsede olmayan ve asıl istenen şeyi, heyecan'ı en iyi biz yaşadık. Çok şey öğretti bana Milli takım, Almanya'dan sonra yazarız.

15 June 2008

Jeton is Parachuting

Volkan
Hamit - Güngör - Servet - Hakan
Tuncay - Aurelio - Topal - Arda
Nihat - Semih

Çek maçı 11'i bu şekilde olacakmış. Kazım-Tuncay değişikliği gecikmez ise çok güzel 11. Güngör hakkında birşey söyleyemeyeceğim ama güveneni çok,merakla bekliyorum. Hamit'in gerideki durumu bu maç biraz daha kritik olacak, Çekler İsviçreye kıyasla kanatlardan daha fazla rahatsızlık verecek.

Euro 2008'de bir ilk, beraberlik sonucu penaltılara gidilecek. Cech v Volkan kıyaslamaları görüyorum. Cech dünyanın en iyisi ama penaltılarda değil, Volkan Sevilla'da kendini ispat etti benzeri beylik laflar dönmekte. Bugün ntv'de Emek Ege, Cech'in ''Ben çok sayıda penaltı kurtardım ama daha fazlasını yedim'' benzeri sözlerine yer verdi. Penaltı'yı düşünerek maça çıkarsak kaybederiz, Türk takımı savunamaz görüşümü hatırlatmak isterim. Penaltılara gelirsek Volkan veya Cech'i düşünmedim ama takıma güveniyorum, Fatih Terim'e güveniyorum. Herşeye rağmen gazcı özelliği ile avantajlı başlarız penaltılara, daha erken bitiremezsek.


Déjà Vu

2006 Şampiyonlar Ligi - Final



Euro 2008 - Fransa v Hollanda

Hücum : 2 - 0 : Savunma

İlk maç önemliydi benimi için, istekli geçtim tv karşısına. İspanya'nın Rusya önündeki farklı galibiyeti umut vermemişti ama beklenti vardı yinede. İspanya'yı görmek için önemliydi maç, hücum eden takım sayısının 1 artması demek olabilirdi günun ilk maçı. Erken gol bekliyordum maçın güzelleşmesi için ama erken eşitlenmesini hesaba katamamıştım. Silva önderliğinde iyi gözüktü İspanya, topa sahip olma hastalığı sürsede son paslar iyi gibiydi, sanıyorum biraz da İsveç'in oyunundan 1-1'e kadar memnundum gidişattan. Eşitlik sonrası İsveç asıl görüntüsüne dönmeye başladı, ilk yarı bitene kadar taraflar 20 pas yapmadan topu bırakmadılar. 2. yarı Ibra'nın çıkmasıyla tamam dedim gidişat belli oldu, İspanya atar biz kazanırız. İspanya topa tamamen sahip olmasına rağmen sarılar Yunanistanı çatlatırcasına oynadı. İsveç'i bir şekilde kabullenebiliyor insan -sövmeyi eksik etmesede- ama İspanya'nın bıktıran paslaşmaları keyif falan bırakmadı. Tamamiyle alanına yerleşmiş İsveç'i bitmek tükenmek bilmeyen hazırlık paslarıyla ve bir tek Silva ile aşmaya çalışmanın gol atmayı istememek dışında bir açıklaması olduğunu düşünmüyorum.

İspanya'nın en çok koşanı olmuş Silva, şu istatistiğin tv'den izlerken aklıma yattığı ender anlardan biri oldu. İsveç'te aynı istatistiğin 2.si Henrik Larsson imiş, kaç kez topa değdi acaba? İspanyol oyuncuların oynadıkları oyundan hoşnut olduklarına inanmak istemiyorum. İlk maçta oyundan çıkarken fena halde keyfi kaçık Torres'i 2. yarıda bir kere gülerken görmedim, bendeki bitsede gitsek ifadesi yansıyordu sanki ekrana, Torres ekrandayken. Şiir gibi pas yapabilen bir takımın, 1.5 forvet ile oynarken bu kadar rahat olmasını anlayamıyorum... İsveç yanlış hatırlamıyorsam 2. yarıdaki ilk tehlikesini 79. dk.da yarattı, sonrasında bir kez daha gittiler ama İspanyollar gibi onlarında oynamaya hevesi/gücü kalmamış gibiydi. Derken Yunanistan maçında İsveç'in başına gelen bu sefer İspanya'ya oldu ve inanarak yazmasam da Villa'nın son saniye golü ile İspanyollar turu geçti. Son dakika golü ile hem İspanya, hem de Over 2.5 bahislerim tutmuş olsa da sevinemedim.
İlk maçtan sonra 2. için enerjim kalmadı, sabaha kadar berabere ve 2 gol çıkarsa şahane diyerekten başladı maç. Yunanistan'ın yenilmeyeceğini düşünüyordum, hatayı Hiddink'i hafife almakla yaptım sanıyorum. Yunanistan'ın avantajlı olduğunu düşünürken ya ilk golü Rusya atarsa ne yapacaz? kafa karışıklı ile yapmıştım bahisi, aklıma gelen başıma geldi. Rusya baştan sona üstün taraftı, kanatları iyi kullandılar üstüne nasıl hücuma çıkılır dersi verdiler en önemli silahları olmamasına rağmen. 2. yarı arka arkaya harcadıkları pozisyonlardan sonra biraz da Rossetti Yunanın canını sıkmayacak düdükler çalınca 1-1 olur mu dedim ama yine Yunanistan'ın gol yedikten sonrası ile ilgili bir bilgisi olmadığını gördüm. Ev sahibinden sonra son şampiyon da net bir şekilde veda etti. Yunanistan'a dair akılmda kalan taraftarlarının garipliği oldu. İsveç'ten sonra Rusları da ''hadi ne bekliyosunuz hücuma çıkın, bizimkiler kapandı bekliyo! çıkın da topu kaybedin!'' şeklinde ıslıklamaları buraya fazla olduklarının başka bir göstergesiydi. Son maçta İsveç'e beraberlik yeter, bu da maçtan fazla birşey beklememek için yeter.

14 June 2008

İspanya v İsveç


Turnuvaya aynı gruptan gelen ikili, lideri belirlemek için oynayacaklar. Birbirlerini iyi tanıdıklarını düşünüyorum, İspanya son mağlubiyetini 2006'da İsveç'ten aldı, içerde rövanşı alarak Euro 2008'e geldi. Maçın benim için önemi turnuvada Hollanda dan başka sarılacak bir takım daha olup olmadığı. İspanya kağıt üzerinde en gözalıcı kadroya sahip ama Aragones yönetiminde temkinli olmayı tercih ediyorlar. 2 takım da çok iyi forvetlere sahip, bana göre turnuvanın en iyi forvetlerine sahip takımları karşı karşıya gelecek. İspanya topa sahip olmaya fena halde takıntılı, kapasitelerinden daha az sayıda fırsat yaratabiliyorlar. 2. Hollanda dememin nedeni ilk maçta 4 gol atmalarına rağmen Rusya'nın durumu yanıltıcı olabilir, ki zaten o Rusya'ya karşı bile kontra atak'tan fazlasını yapmayı denemediler. Aragones'in 4-4-1-1 takıntısı da başka bir soru işareti.

Bugün kadrolarda zorunluluk dışında değişiklik olmayacak. İsveç'te Alexandersson ve Wilhelmsson'un sakatlıkları nedeniyle orta alan arızalı. Elmander'de hazır olmayabilir bu durumda kanatta Elmander, Rosenberg veya Birmingham'lı Larsson'dan birini göreceğiz. İsveç topun İspanya'da daha az kalmasını amaçlayacaktır, onun dışında doğru yerde basmalılar. Sarılar beraberliği iyi bir sonuç olarak göreceklerdir ve bu yönde mücadele etmelerini beklemek normal. Gerisi Ibra'ya kalır... Ben keyif almak niyetindeyim, bunun için gol kim atarsa atsın, gecikmemeli.

Fernando Torres

''Nunca caminaras solo, as they now say on Merseyside'' demiş Nike Torres'i Kop ve İspanya ile beslediği reklamda. Robben gibi 24'ündeki Torres, L'pool da ilk sezonu 46 maçta 33 gol ile tamamladı. 33 maçta 24 gol ile Premier Lig tarihinde ilk sezonunda en fazla gol atan yabancı oyuncu oldu ama Benitez'in sisteminde daha iyi beslenmez ise bu rakamlar olağan üstü olarak kalır, gider...

Batman & Robben

Batman'in hali ortada... Are u player!? dan sonrasını hatırlamıyorum, zaten Chelsea'ye geçişlerinden sonra Robin'den fazlasını hatırlayan da olmamıştır herhalde. Bi başka severdim bu adamı, açığı Ronaldo ile kapatıyoruz ama bu maç bir dönüş işareti ise Ronaldo'ya endeskli bir futbol keyfinden fazlasına sahip olacağım kesin. PSV'deki görüntüsü ile hastası olmamak elde değildi, hızı ve en önemlisi adam geçme yeteneği Abramovich diye biri çıkmasa büyük ihtimalle Ferguson'un elinde değerlenecekti. Abramovich'in Chelsea sonra da PSV'ye attığı kanca sonrası 2005'te İngiltere'ye geldi. Chelsea'de bulunduğu dönemde sakatlıklar hiç eksik olmadı ama özellikle ilk sezonunda muhteşem oyununu hatırlıyorum. Sakatlıktan döndüğü anda başlayan oyunu, gol ve asistleri ile sezonu yarısı kadar bile oynamamasına rağmen en değerli oyuncular arasında kapatmıştı. 2. ve 3. sezonlarında daha fazla şans buldu ama Mourinho etkisinin artması ile ilk sezonu kadar etki yapmadı bende. Arada iyi bir 2006 DK geçirdi ve sonrası Real. Sezonun en büyük paralarından biri ödendi Chelsea'ye, Real tarihinin de en pahalı oyuncularından biri oldu henüz 24'ündeki Robben.

2006 Dünya Kupasında v Basten'in en büyük kozu gibiydi, hücumu onun üzerine kurmuştu. Yanlış hatırlamıyorsam Hollanda'nın gruplarda attığı 3 golden 1'i onundu ve takımın en iyisiydi. Tabi tek başına olunca Hollanda gruptan çıkmanın ilerisini göremedi. v Basten 2 maçın gösterdiğine göre çömezliği atmış gibi, Hollanda 2006'dan daha düzenli. Robben bu turnuva da da v Basten'in gözdelerinden olacaktır, Fransa karşısında oynadığı 45 dk. maçın en iyisi olmasına yetti, sakatlığı vs. de atlattığına göre sonrasında daha etkin rol oynayacaktır.

Oranje is the color of my Revolution

Özellikle elemelerdeki görüntüleri ile Hollanda sözkonusu olduğunda hissettiğim sadece kızgınlık idi. Sneijder, Robben, v der Vaart ve v Persie gibi hastası olduğum yetenekleri olan önlerine mevkisinin en iyilerinden v Nistelrooy'u koyabilen bir takım nasıl olur da az gol yeme özelliği ile anılabilir düşüncesi bile tek başına turnuvaya soğuk bakmaya yeterliydi. Turnuva öncesi ne kadar tahammül edebileceğimden fazlasını merak etmiyordum. Büyükler de savunma derdine düşünce, Milli takım da umut vermeyince 2006 DK gibi finali izlemek yerine dısarda kahve&sohbet'i tercih edersem şaşırmayacaktım...

En çok yanıltan takım Hollanda oldu, tek başlarına turnuvanın rengi oldular. Turnuva öncesi durumları ile ilk iki maçtaki görüntü kıyaslandığında savunmaya karşı hücumun başkaldırısı olarak görüyorum Hollanda'yı, futbolun içinde ama çok ötesinde bir yerdeler benim için. Araştırmak lazım tabi ama Fransa ve İtalya -kazansalar da kaybetselerde- büyük turnuvalarda kaç tane 4-5 gollü maç tamamlamışlardır acaba?

Fransa ve İtalya için söyleyecek hiçbir şey yok. Savunma yapamayan ve hücum için Toni'nin boyundan başka çaresi olmayan bir İtalya, savunma ile kafayı kırmış, hücumu unutmuş ve klüplerinde hücum denildimi ilk akla gelen oyuncuların mavi forma giyince toplamlarının bir adam etmeyeceği Fransa için ne söylenebilir ki... Dün Hollanda karşısında son 2 hazırlık maçları Kolombiya ve Paraguay'dan farksızlardı, gol atmanın lüks olma durumu devam etti. Thuram ve Henry için üzülmekten fazlasını düşünmüyorum, Sagnol sağ kanatta ölse üzülür müydüm acaba? Çabası Henry'e golü attırdı ama yenilen 2 golde direk hatası vardı Bayern'linin. İtalya maçlarını izlemem herhalde, utanmadan sahaya nasıl çıkacaklar merak ediyorum. Herşeye rağmen Fransa'yı İtalya'dan üstün görüyorum tabi sadece ikisi kıyaslandığında ama o maça beraberlikten fazlası yakışmaz.

Marco v Basten'i gördüğümde utanıyorum, turnuva öncesi sonuncu olur dediğim takım turnuvaya tutunmamı sağladı. Hücumcularından aldığı verim için ayrıca kutlanmalı v Basten. Kim ne kadar koştu istatistiklerinin boş olduğunun gösteren, dinamizm ve tekniği, golleri aynı takımda toplamış 2 maçlık görüntüye göre. Finalin bu maçtan daha güzel olacağını düşünmüyorum, sadece olası bir Hollanda v İspanya eşleşmesi daha güzel olacak sanki. Herşeye rağmen kariyerinin en keyifli ama rahat maçı olacaktır büyük ihtimalle bu zafer. Devre arası yaptığı Engelaar - Robben değişikliği bile birçok şeyin göstergesi olarak kabul edilebilir. İtalya'da olduğu gibi erken öne geçmenin avantajı ile büyük bir zafer olsa bile herşey istediğim gibi oldu demiştir büyük ihtimalle maçtan sonra. Fransa'nın geride bırakacağı açıklar ve hücumda etkili olamayacağını görmüş olmalı ki üstünlüğü korumanın en iyi ve kolay yolu farkı açmak diye düşündü ve hızlı hücum için en önemli koz Robben'i aldı. v Nistelrooy'a da değinmek lazım, 2. yarının büyük bir bölümünü orta saha ve forvet arasında oynadı, Real ve United'da olmazdı belki ama dün hiç sırıtmadı. Sneijder'i çok severim diyenler şut ve duran top becerisinin önemli payı olduğunu inkar edemez, golü maça çok uydu, kapak oldu. Benim için maçın Turuncu Devrim sonrası önemli bir yanı da Robben ve v Persie'ye hoşgeldiniz demek oldu.

Luca


2007'nin en iyisi, ödüller ve Real dedikodularından sonra geçtiğimiz sezonu takımı gibi silik geçirmişti. Ricardo & Caroline çifti Calderon yeni bir oyuncak bulduğundan biraz daha rahat olacaklar gibi, tabi Luca'yı görmezden gelirsek... Acaba Kaka'nın 2008 versiyonu Ronaldo sonraki yazı nasıl geçirecek?

Kazım-Richards

Portekiz karşısında Milli takım sahadan silinirken, canlı kalan tek oyuncu Kazım'dı bana göre. Servet'ten bahsetmeyelim artık... Sakat sakat oynaması, milliyetçilik ve motivasyon gibi sınıflara sokularak olumlu gösterilmeye çalışırken ''profesyonellik sınırları'' unutulmuş gibi. Uğur Meleke'nin ısrarla bahsettiği ligin son maçında nasıl sakat sakat oynar! durumu vardı, Terim'e de sormuştu ama gördüğüm kadarıyla Milli takımda da değişen birşey yok. Servet kurban olmaz ise problem yok, çabuk unuturuz biz ama ben yeni sezondaki Servet'i merakla bekliyorum.

Kazım, Terim'in seçimlerinden en çok hoşuma gidendi. Farklı bir oyuncu olduğunu ve kesinlikle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyordum, aynı düşüncem 08/09'da da değişmeyecek. İsviçre maçı 2. yarısının takriben bir 10dk. sını ''Kazım'ı Al!'' diye söylenerek izledim. Sistem ondan gelecek verimi azaltıyor olsa da Çek maçında da ısrarla 11'de görmek istiyorum, Semih ile değerlendirilirse seyrine doyum olmaz... BBC Spor'dan Steve Wilson'un da dikkatini çekmiş genç oyuncu, Almanya kampında konuştuktan sonra İsviçre maçı sonrası röportaj şart olmuş.

İngiliz bizi iyi tanımıyor olmalı ki buluşmanın gecikmesine canı sıkılmış. 2 saat yol teptikten sonra, Yigiter Uluğ 15 dk. kadar geç kalacaklarını ve 40 dk. sonra da antremanda olmaları gerektiğini söylemiş. 15 dk.lık röportaj BBC'nin Football Focus programında -BBC1'de saat 14:00'da- bugün ekrana gelecek. Kazım, uyum sorunu ve yanlızlık gibi problemler yaşadığını ve DVD'lerinin ilaç olduğunu söylemiş böyle zamanlarda. Saha içi dışı farketmiyor olmalı ki BBC yorumcusu da güven sorunu vb. problemlerinin olmadığını, turnuvada iyi bir etki bırakmak konusunda kararlı olduğunu düşünüyor. Biz Arda ve Servet diye yırtınırken, Terim Tuncaydan vazgeçmezken, elin İngilizi turnuvadaki İngiliz'in peşinde ve yeni sezonda Premier Lig'e dönebileceğini düşünüyor. Ben de çeyrek final veya daha ilerisini görürsek Kazım'ı konuşucağımızı...

10 June 2008

Greatest Comebacks - 2

Bu konu ile ilgili ilk maçtı aklımdaki, ama Buffon'un hoş sözlerini görünce Parma maçı ile başlamıştım. Geri dönüşlerde ilk akla gelen FB'nin 4-3'leri ve CL finalleri olur herhalde ama bence en güzeli United'ın en kötü sezonundan geldi.

United CL ve 3 lig şampiyonluğundan sonra sezona v Nistelrooy ve Veron'a 50m sterlin civarı para harcayarak giriyor. Sezon 01/02, Arsenal'in en iyi zamanından 2 yıl öncesi, Alpay Aston Villa'da 2. yılında, Shearer Newcastle'da, Leverkusen CL finalinde... Ligin güzel zamanları Arsenal, Liverpool ve United'a Leeds, Newcastle ve Chelsea gibiler de eşlik ediyor yarışta. Tabi 1-2 ay kala 3 takıma düşüyor, bitime 2 hafta kala Arsenal deplasmanda United'ı yenince şampiyonluğu ilan ediyor, Liverpool'da ikinci bitiriyor. Beckham, v Nistelrooy, Solskjaer, Giggs, Cole ve ne kadar bekleneni veremesede Veron ile United'ın hücum yönünde sıkıntısı yok ama Stam satışı ile başlanan sezon savunma sıkıntıları ile kabusa dönüşüyor. United ligin en çok gol atanı ama Johnsen, Dennis Irwin ve Laurent Blanc'lı savunma ilk 6'nın -Newcastle hariç- açık şekilde en çok gol yiyeni konumunda. Ferguson bu sezon emeklilik kararından cayıyor ve sonraki sezona Veron'un ardından ikinci rekor, Ferdinand transferi ile giriliyor.

7. hafta, United içeride iyi ama deplasmanlardan boş dönüyor. 3 deplasmandan 2 puan çıkarmış, Newcastle'a kaybetmiş ve haftaiçi İspanya'dan mağlubiyetle dönerek White Hart Lane'e çıkıyorlar. Tottenham klasik bir iç saha performansı ile alışılmadık bir üstünlük yakalıyor, devreyi 3-0 önde kapatıyor. Devre arası Ferguson, Deportivo mağlubiyetinin yarattığı sıkıntıyı işaret ederek, '' devre arasında tam olarak söylediğim şey olmasada, kendileri için üzülmemeleri gerektiğini, ülkenin en iyi oyuncuları olduğunu hatırlayarak ona göre oynamaları gerektiğini hatırlattım'' şeklinde bir aşılama ile oyuncularını serbest bırakıyor. Ferguson'un en iyi sol beklerinden biri olarak gösterdiği Silvestre ve böyle bir geri dönüşte olmaması imkansız Solskjaer değişiklikleri sonrası United 4-3-3'e dönüyor ve Ferguson'un ''böyle bir dönüşte şansa da ihtiyaç var'' diyerek işaret ettiği erken gol ile işin şekli değişiyor. Tottenham teknik direktörü Glenn Hoddle'ın ''Jeckyl & Hyde durumu'' olarak açıkladığı şey gerçekleşiyor, düşen taraf Tottenham olurken United şahlanıyor ve 3'e 5 ile karşılık veriyorlar.

TOTTENHAM HOTSPUR: Sullivan, Taricco, King, Perry, Richards, Ziege Freund, Anderton (Rebrov 83), Poyet, Ferdinand, Sheringham

Subs Not Used: Keller, Thelwell, Davies, Etherington

MANCHESTER UNITED: Barthez, Gary Neville, Blanc, Johnsen Irwin (Silvestre 45), Beckham, Butt (Solskjaer 40), Scholes Veron, Cole, van Nistelrooy

Subs Not Used: Carroll, Chadwick, Phil Neville

Greatest Comebacks - 1

Ender Rastlanan Hareketler


"If I go 300 kph, lose control and hit somebody it is natural. But if there is a pit-lane speed limit and two cars stopped and you hit them, it is stupid. I saw a red light and chose to stop, someone else saw a red light and chose not to."

Bilmemkaçıncı turda cihazlar Merso'nun arkasına dizilir, görev yerine dönerken birkaç araç pit'e girmeyi tercih eder. Piste dönme vakti gelirken Raikkonen ve Kubica yanyana çıkar, kırmızı ışığı görür ve durmayı tercih ederler. Arkadan gelen Hamilton -sadece sokakta görmeye alışık olduğum bir olay olduğu için nedeni ile ilgili mantıklı bir yakıştırma da yapamıyorum- görmez, seçimini yapar ve Raikkonen'e bindirir, Kubica yarışı kazanır. Arkadan vuran hertürlü suçlu kuralı F1'de de işler, Hamilton sonraki yarışa en fazla 10. sıradan başlayabilecek.

Pavel Pogrebnyak


Zenit Uefa Kupasını alırken dikkat çekmişti Rus forvet. 2007'den beri iyi bir gol ortalamasına sahip, Fatih Tekke'yi de klübeye iten kule tipi forvet. Arshavin'e sahip olmanın sefasını ilk Kerzhakov sürmüştü, sıra Pogrebnyak'ta gibiydi ama kupada attığı 10 gole rağmen yarı finalde sarı kart görmesi Uefa finali görememesine yol açtı. Fatih'te final gördü sayesinde, yine onun sayesinde Fatih Tekke niye çağırılmadı ki?! sözleri gördük bizde... Zenit'te olduğu gibi milli takımda da tek forvet oynayacaktı ki ikinci vitrin şansına da sakatlık engel oldu.

3 saat sonra Rusya'yıda göreceğiz. Spartak altyapı ürünü Pogrebnyak yerine, başka bir Spartak çıkışlı, başka bir 1.88'lik Roman Pavlyuchenko'yu izleyeceğiz Rusya kanatlardan hızla çıkıp topu içeri keserken. Malesef Arshavin'de olmayacak yani Rusya'da creativity yok. Arshavin 2 maç yok, yani Rusya ilk iki maçta hücum gücünün büyük bölümünden yoksun olacak. Hiddink'i çok yormamalı, hazırlık maçlarında da izlediğim kadarıyla İspanya fazla sabırlı bir takım, karşısında mücadeleci bir takım olacak, Rus orta sahasının bezdireceğini düşünüyorum. Bu grubun şeklini belirleyebilecek maç bu değil.

Ruslar için etkileyici bir oyuncu olmadı 26 yaşındaki Pavlyuchenko, çoğu zaman Spartak'ta da olduğu gibi milli takımda da ikinci tercih durumundaydı ama artık işler değişti. Yedek konumundayken elemelerde dikkat çekmişti, İngilizleri eleyen oyuncu olmuştu Ruslar için. İyi olmak zorunda, güzel bir şans yakaladı, Ruslar gruptan çıkarsa Spartak'tan kopar gider. Olmayanlardan bahsettik, Pogrebnyak'ı UEFA finalinden eden sarı kart kuralı Euro 2008'de olmayacak, yarı finalde rahat rahat sarı görülebilecek, ne güzel.

09 June 2008

Yuh Artık

Show tv'de Kupa Gecesi diye bi program, bilmiyorum Euro 2008'le de ilgileniyorlar galiba benim gördüğüm 4 büyüklerin transfer haberlerini veriyorlardı. Edu'ya bilmemkaç Avrupa klübü talip olmuş, BJK'nın Nuri transferinde Annesi pürüz çıkarmışmış, Avusturya'nın Nurisi Veli Kavlak ile anlaşılmışmış, Trabzon 10 oyuncu almış ve transferi yüzde 97 oranında tamamlamış... Bomba ise GS'den geldi. Bugün yeni teknik direktör açıklanıyormuş, büyük ihtimalle Alain Perrin olacakmış ve internetin yükselen ansiklopedisi wikipedia'da duyurulmuş bile. Bunu söyledikten sonra bu resmi getirdiler ekrana...

Bu nasıl bi cesaret anlamıyorum. Bu spordan, bu işlerden bu kadar uzak olamazlar herhalde, e peki böyle birşeyi kaynak göstermekten üstüne de bu resmi göstermekten nasıl utanmıyorlar. Sırf bu sebepten, gelme Perrin!

08 June 2008

Myhre ve Nikopolidis


İlk gün sürprizlerle başladı. Alex Frei gözyaşları ile veda ederken Çek'ler ders verdi. Avrupa Şampiyonalarının saygın takımı, elemelerin lideri olarak gelen Çek'ler e saygı duyulmuştur inşallah bizim ülkede. İsviçre'nin sıkı savunması geriye düşünce başka hiçbirşeye sahip olmadıkları imajı verdi bana. Direkten dönen toplarına rağmen, çaresizlerdi son 20 dk. da. Frei'nin yokluğu önemli, forvet mevkileri sıkıntılı ve geriye kalanlar sıradan oyuncular.

Portekiz'i en kolay maçımız olarak görüyordum grupta, görüşüm değişmedi ilk maçlardan sonra da. Geriye kalan 2 rakip ''takım''.. ya biz? Yenilgi, fark yeme, gol kaçırma vs. problem değil ama daha ne oynayacağı nasıl oynayacağı belli olmayan bi takımımız var. Sinirimi bozan ise galiba herşeye rağmen maça, Portekiz'i de düşünerek umutla girmiş olmam. 4-3-3 diyip başka bişey demeyip kafa açmak, Servet'i oyun kurma zorunluluğu altında bırakmak, mağlup duruma düştükten sonra bile savunma 4'lüsünü -hattaa çoğu zaman Aurelio'da fazla yakındı- ileri çıkartamamak, Emre'yi ilk yarı ileri çıkartmamak ikinci yarı ise tam ihtiyaç olunan anda, geri düşmüşken oyun kurması için geriye getirmemek affedilecek, eleştirilmeyecek şeyler değil bana göre. 2 yarı 4-5-1'e döndükten sonra Kazım için sevindim sadece, daha verim alabilecektik ama zihniyet değişmeyince, forvetsiz oynamaya devam edince birşey yapabilmesine imkan yoktu. Tuncay'a ona buna ayakları birbirine dolaştığı için kızamam, sövemem ama sabit fikirli terim'e Yıldıray'ı elediği için hertürlü söverim. Yıldıray'ı eledikten sonra insan utanır da 4-5-1'e dönmez en azından. Bir şekilde Türk olupta Yıldıray ve Nuri dışında pas atabilen bir adam tanımıyorum ben bilmemkaç milyarlık dünyada...

Bu takımın çalıştırıcıları da dahil değişilmez tek isimleri Nihat ve Yıldıray'dır - anladım ki biraz da Kazım- geri kalanların hepsinin özellikleri ve artıları benzer, alternatifleri bulunabilir ve eksiklikleri de aynı. Farklı olan 2'linin birini yollayıp da ilk maçta çaresizlikten başka birşey göstermeyen bir hoca'ya da alternatif bulunur. Yenik durumdayken bile, forvet oyuncuları top almak için geriye gelmek zorunda kalırken ve topla atağa çıkarken aynı zamanda hücumun en önündeki oyuncu olabilmesine alışamadım. Arkadas 2 kişi ilerde beklemez mi, 1 kişi diğer taraftan koşmaya başlamaz mı 1'i yardıma gelmez mi...! Görüşüm değişmedi, İsviçre ve Çek'ler yenilmez, zaten biz de elemelerde de görüldüğü gibi birilerini yenebilecek bir takım değiliz. Milli takım için keşke, allah izin verirse, neden olmasın, şöyle olsa, böyle olsa'lardan başka söyleyecek birşey yok... Şimdi 2 stoper'de sakatlanmış 4 savunmanın 3'ünün olmaması birşeylere zemin hazırlar, öyle yada böyle savunma yapamıyor olsak da... Suçu Nikopolidis ve Myhre'ye atmak en mantıklısı

07 June 2008

06 June 2008

Ronaldo Pası Verdi...


United ve Real, Ferguson ve Real, United'lılar ve İspanyol basını çarpıştı, sürtüştü durdu ve sonunda Ronaldo konuştu. Pek konuştu sayılmaz aslında, ben artık Euro 2008'e geçiyorum siz turnuva sonuna kadar, turnuva dışında da Ronaldo'yu düşünün dedi. Bugüne kadar hiç düşünmedim Real v United çekişmesini, sevmem transfer dedikoduları ile uğraşmayı birde United sevgim eklenince ''nereye gidiyo yaa!'' dedim geçtim.

Brezilya gazetesi Terra, Ronaldo ile röportaj yapmış ve '' Eğer söyledikleri gibi United'ın istediği bedeli ödeyeceklerse, Real'de oynamak isterim'' cevabını vermiş. Yoruma açık bir cevap tabi, görüntüde hiçbirşey için yeterli değil, garanti bir pas olur en fazla bu cevaptan. Şu durumda pek birşey çıkmaz. Ferguson bırakmayacağını söylüyor, Glazer'lar da benzer tavır içinde, Calderon kendine güveniyor ama artık bekliyor.

Perez'in başkanlığında istediğini alan bir Real vardı, United'dan da 2 oyuncu almışlardı ama şimdi durum farklı. Calderon elinden geleni yaptı, büyük ihtimalle parası da var ama Fabregas ve Ronaldo'nun geçen yaz versiyonu Kaka transferlerini bitiremedi. Son seçim vaadini de yerine getirmezse taraftar için alışılmadık bir durum olması muhtemel. Ferguson Beckham ve v Nistelrooy'u satmıştı ama açıklamasına göre o zaman onları satmak istiyordu, Ronaldo'yu değil. İş Ronaldo'da biter gibi, transferin gerçekleşmesi için onun İngiltere'yi istemiyorum demesi gerekir. Ferguson gitmek isteyeni tutacak yapıda biri değil, ne kadar bu en iyi takımım demiş olsada, bu takımla bırakacak olsa da değişmeyecektir diye düşünüyorum. Ronaldo United'ı istemediğini açıklarsa Real de bastırır ve Glazer'lar güzel bir bedel biçer ki bu bedel Daily Telegraph'a göre 100m euro.

Peki ya Ronaldo ne yapar? Bu açıklamadan önce United'ın Nijerya'daki tanıtım maçına -P'mouth ile- katılmayacağı açıklandı. Sonra Ferguson'un Fransa tatilini kısa kesip Cenevre'ye Ronaldo'yu ziyarete gitme isteğini reddettiği haberi çıktı. Üstüne de bu açıklama transfer bilmecesinin zirve yapması için yeterli gibi. David Ginola konu ile ilgili soruya, ''Ronaldo gençliğinde kariyerinin bir bölümünde mutlaka Real'de oynamanın hayalini kurmuştur'' diyor. Şuan için bu hayalin zirvede olduğunu düşünmüyorum. Ne kadar Real'e göre, Ronaldo ile haftalık 200.000sterlin gibi bir paraya anlaşılmış olsa da Ronaldo, Ferguson tarafından keşfedildi, kazancı neredeyse 70 kat arttı ve ''7'' ye hemen sahip oldu. Nasıl bir gelişim geçirdiği ortada, Dünyanın en iyi futbolcusu olurken United'ın içinde, Ferguson'un kontrolünde olması yadsınamaz. Dünyanın en iyi ligini, şu anda en iyi takımını bırakmayacağını düşünüyorum. Ronaldo zeki bir adam, şu ana kadar kendini çok iyi yönetti ve işler çok iyi giderken böyle bir kırılma noktasını göze almak istemeyecektir.
Devamı Portekiz turnuvayı tamamladıktan sonra...

Tottenham Devrimi

Rooney'i dünyanın parasına okutmuş Moyes'in Everton'una rağmen İngiltere'de ilk 4'ü bozabilecek tek takım olarak görülür Tottenham bir süredir. Geçtiğimiz sezona başlarkende benim için benzer görüntüdelerdi, tabi savunma bozukluklarını göz ardı ettiğimi anlamam uzun sürmedi. 125. yıllarını kutladıkları 07/08'i Carling Cup şampiyonluğu yani UEFA'ya katılım hakkı dışında kötü bitirdiler. Ama incelenen nokta transfer olduğu zaman Avrupa'da sezonun en dikkat çekici takımı oldular. Sezonu açmadan kadroyu gençleştirmeye yönelik transferler yaptılar. Darren Bent'e başına rahatlıkla ''astronomik'' eklenebilecek rakam 23m, 20'sine gelmemiş sol bek Bale'ye 14m, Alman Kevin Boateng'e 8m ve Fransız savunma Kaboul'e 12m euro ödediler. Bale dışında -ki o da uzun süreli sakatlıklar geçiridi- diğer oyuncular hiçbir zaman as takım elemanı olamadı. King'de sakatlanınca ki savunmanın en kritik elemanı idi, Kaboul monte edildi ama tecrübesiz Fransız'dan verim alamadılar. Devre arası transfer yapmalarını bekliyordum, yine yoğun geçirdiler, savunmayı toparladılar. Woodgate, Rangers sağ bek'i Hutton ve Hertha'dan Gilberto ile yaklaşık 30m euro'ya savunma toparlandı. Ramos'un gelişi ve transferler ile gelecek sezon için yine aynı umutların beklenmesi normal. Zaten Lig kupası da kazanıldıktan sonra takımın formu da dikkate alındığında Tottenham için söz konusu olan tek şey 08/09 idi.


Juande Ramos yönetiminde transfer beklemek, eski ligine hatta eski takımına yönelmesini beklemek normaldi de astronomik transferler beklemiyordum açıkçası. 07/08'i 90-100m euro arasında para harcayarak kapattılar. Sözkonusu Premier Lig olunca bile normalin üstünde bir rakam bu. İlk 4 bile bu rakamlara oynamıyor transferde ki Tottenham bir yabancı tarafından da satın alınmış değil. Bunun üstüne birçok büyüğün talip olduğu, Luka Modric'e 20m euro civarı bir bedel ile klübe kattılar sezon bitmeden ki bu rakam öncekine dahil değil. Modric transferi sonra Keegan, Newcastle'da transferin ve tepeye oynamanın zorluğu hakkında içini dökmüştü basına. Birkaç gün öncesinde dos Santos ile ilgilendiklerini okumuştum, ciddiye almamıştım. Bugün anlaşma sağladıklarını okudum. Modric ve Giovani transferleri ile de klübün gençlere yönelik politikası sürmekte. 2005 yılında Dünya Gençler Şampiyonasında izleme fırsatı bulmuştum ilk, Ronaldinho-Messi sıralamasının 3. ayağı idi ama muthiç yeteneğine rağmen yedek olmanın üstüne çıkamadı bu sezonun karışık Barça'sında. Transfer ücreti de komik geldi bana, henüz 19'unda, daha fazla gelişmeye müsait ama bonservis bedeli olarak 4.7m sterlin ödenmiş, ücret 8.6m sterlin'e kadar artabilecek ve Barça'nın %20'lik bir hakkı da saklı. Messi ve Ronaldinho'da olan birçok şey var genç Meksikalı'da, sol ayaklı olması da ne tip bir cevher olduğunu kanıtlar nitelikte. Bana göre şuan için yılın transferi Giovani dos Santos. Tottenham'da ilk 4'ü bozmanın ciddi adayı yine. Geçen sezondan daha ciddi hemde...

05 June 2008

Carlos Vela

Bu yaz Arsenal'in ilk transferiydi, tabi transfer dediysek çalışma izni alabildiği için. Bizim Nuri, Caner, Tevfik'in yıldızlaştığı U-17 Dünya Kupasının şampiyon Meksika'sında dikkat çekmişti Vela. Giovani Dos Santos ve Anderson yıldızlaşırken o da turnuvayı gol kralı olarak tamamlamıştı. Sonrasında Wenger transfer etti ama çalışma izni nedeniyle birkaç yıl İspanya'da kaldı. 07/08'i Osasuna ilk 11'inde geçirdi. Hızlı ve teknik bir oyuncu aynı zamanda akıllı ve bir forvet için yeterli derecede yaratıcı genç Vela. Osasuna'da sol açık olarak oynadı ama onlar da hücumu Arsenal benzeri kuruyorlar. Wenger forvet olduğunu belirtti, Eduardo'ya benzetti büyük ihtimalle Adebayor'un arkasında 08/09'da karşımıza çıkacaktır.

Daha önceden yazmayı düşünüyordum ama çok izleyemedim. Football Manager oynayanlar bilirler, oyunun fena gençlerindendir, biraz da o yüzden yazmadan önce tam izlemek istiyordum. Şuan Meksika v Arjantin maçını izliyorum, devre bitmek üzere Arjantin 3-0 önde. Vela,
Abondanzieri ve Coloccini'yi birbirine vurdu ve golü kacırdı. Şeytan kategorisinden genç Meksikalıyı Walcott ile birlikte Arsenal'de izlemek için sabırsızlanıyorum.
edit : Meksika Sven Goran Eriksson ile anlaşmıştı, maçın ilk yarısında tribünde idi.