30 June 2008
Santisteban'dan Fazlası
Turnuva öncesi şampiyonluk adayı olarak görmüyordum İspanyolları. Hazırlık maçlarını da izledikten sonra görüşüm değişmemişti. Gerçi dün şampiyonluk adayımı izledikten sonra turnuvalar öncesi biraz daha fazla kafa yormak gerektiğini anladım. Güzel turnuva oldu denilebilir herhalde tabi bunda milli takımın etkisi çok büyük. En azından yararlı oldu futbol için; defansif orta sahaları çiftleme modası değişti, rakibi karşılamak yerine top oynamanın ve oyun bozmaya çalışmanın daha güzel olduğunu hatırladık, savunma futbolunun çaresizliğini hatta rezaletini izledik sonuç olarak yeni sezona ayrı bir hevesle başlamamızı sağlayacak bir turnuva oldu debilebilir herhalde.
Pozitif futbolun turnuvasında Almanlara final öncesi şans vermek çok zordu. Bahisler one göre yapıldı, tv'ye ona uygun motivasyon ile oturuldu. Bilim ve tekniğin onca gelişimine rağmen değişmeyen oyun süresi, Mario Zagallo'nun önerisi gibi 90 dakikanın üstünde olsaydı bile değişen birşey olmazdı, Almanlar sahadan çıkar giderdi herhalde. 10 dakika sonrası final oynayan bir takımı bu kadar çaresiz görmek hoş olmadı tabi ama günümüz standartlarına göre güzel maçtı. Villa'nın sakatlığının dezavantaj olacağını düşünmüyordum İspanya'nın mevcut artılarını da düşünerek. Aragones forvet ikilisinden birini orta saha yada defans önünde kullanmayı seven biri, sakatlık sayesinde istediği gibi oynattı. İspanya, üstün ırk misali yapılı, uzun, yakışıklı Alman takımı karşısında fiziksel ve geleneksel üstünlüğün teknik karşısındaki çaresizliğini resmetti. Turnuvanın genel görüntüsü bozulmadı, atan yine kazandı. Biz hariç bunu bozabilen olmamıştı, geri düşen takımlar çaresiz ve/veya silik görüntüdeydi hep, finalde de değişmedi. Uzun lafın kısası İspanya'nın futbolda Santisteban'dan daha büyük bir gururu oldu.
28 June 2008
Bolton'un bir Forveti Oldu
Avrupada hiçbir takımın bir forvete Bolton kadar ihtiyacı yoktu, klüp açığı İsveç'li kule Elmander ile kapattı. 10m sterlin + Braaten'e malolduğu düşünülen Elmander Bolton'a uyar, ilaç olur. Fizikli ama akıllı forvetlerden, tekniği iyi, Euro 2008'de de gördüğümüz gibi forvet arkası da oynayabiliyor. Bolton'un kalabalık ortasahası ve bezdirici kapanmalarına yakışacaktır. Hollanda'da pişmiş golcülerden Johan Elmander ama 4-5 yılı boş geçirmiş, 2006'da kendine gelebilmiş. Toulouse'yi taşıyan adamlardandı, EPL'ye alışması zaman almaz ise 27 yaşında adım attığı İngiltere'de uzun kalır.
27 June 2008
Tottenham 08/09
125. yıllarında 90m sterlin civarı harcamışlardı ama sadece Lig Kupası ile kapatmayı yeterli gördüler. Geçen sezon transferde gençlere ağırlık vermişlerdi. Bale, Hutton, Bent, Kaboul, Boateng hepsi 23 altında idi, Modric ve Giovani transferleri ile aynen devam denilebilir. Peter Crouch ve David Bentley ile ilgilendikleri konuşuluyor. Crouch için P'mouth'un reddedilen bir teklifi var, Bentley için de Lennon'u gözden çıkarabilecekleri yazılıyor...
Aynen geçen sezon gibi beklenti var Tottenham'dan, Ramos ile daha güçlü gireceklerdir ve UEFA'yı ciddiye alacaklarını düşünüyorum. Sezonu M'boro deplasmanında açacaklar, hazırlık maçları ise sırasıyla Norwich, Leyton -pilot takım- , Celtic, Dortmund ve Roma ile.
Başka Kapıya
Milan Drogba'ya, Sheva'ya, Etoo'ya vs. kanalize olsun, Galliani Ade olmazsa Ronaldinho'yu işaret etmiş. Mühim olan insanlık demiş açıklamasında, Flamini gibi kaçıp gitmedi. Yeni sezonda uçta yeri garanti ve saha içi/saha dışı daha geniş bir kitle tarafından desteklenecek. Flamini'den sonra Hleb'in de gidişi muhtemel, Wenger'e çok koymayacaktır takviye yapılmaya devam edilirse. Nasri bitse bile tek yıldız yetmez bu takıma, sakatlık serilerini bu sefer ciddiye almak lazım... Ligin en güzel oyununu oynadılar geçen sezon, hızlı hücumlarını durdurmak olanaksız gibiydi, kötü formlarına rağmen keyif verdiler. Vela ve Ramsey gibi bu özelliği devam ettirecek yıldız adaylarını da kadrosuna kattı Wenger, Diaby ve Walcott'un da gelişim göstermesi muhtemel. Euro 2008'in Türkiyesi gibilerdi geçen sezon, kötü oynadılar ve geri düştüler çoğu zaman ama çevirdiler, en azından nerdeyse her seferinde eşitlediler. 08/09'un güzel oynayanlarından olacak Arsenal ama patlama için daha erken, yeniden yapılanmaya devam.
En İyi Kaleci?
Futbolcudan Daha Fazlası
Nokta
Balayı
Rooney'in yeni sezona nasıl başlayacağını merak etmiyor değilim ama. 07/08 onun için çok kötüydü. 2007 kasımından sonra kayboldu, sakatlıklarla çok uğraştı ve oynadığı maç/gol sayısı söz konusu olduğunda United'daki en kötü yılını yaşadı. Gerçi gol ortalamaları birbirine yakın ama Tevez ve Ronaldo'nun tersine 4. sezonunda hala ciddi bir çıkış yapamadı Rooney. Geçtiğimiz sezonda gol krallığında takımın 3.lüğüne gerilerken, asist ve sarı kart kralı oldu. Başı da bağlandı, hadi hayırlısı
Arsenal 08/09
Sunday, August 3
Gol Başına 1 Puan
26 June 2008
25.06.2005
Ne yapalım... Hissettirdikleri, bıraktıkları da yeter.
Dinlemeye devam.
İzlemeyen varsa
Barcelona 08/09
İkinci Nefes
Galiptir bu yolda Mağlup
Kendi adıma çok çok teşekkür ederim yavaş yavaş olsa da ofansif oynadığımız için, kötü oynasak, hakim olamasakta o geri dönüşler için, Portekiz hariç yaşadığım heyecan için. Böyle oynayalım Almanya şampiyon olsun, Sabri o çalımı yapsın Lahm maçın adamı olsun, Kazım böyle rahat oynasın, direkleri dövsün Almanya tek forvet oynasın hep kazansın, fark yapmaz...
Futbolun namusunu temizledik.
Sıra Kimde?
Ronaldinho, Ronaldo v Bugatti'den sonra Nike vites yükseltti. Torres'den sonra Ferguson ve McClair'i de gördük Adidas ve Mourinho'ya cevap şeklinden...
Eski United'lılar
Geçtiğimiz sezon Sunderland Premier Lig'e Roy Keane ile yükselmişti. Yabancı klüp sahipleri EPL'de alışılmış birşey ama Sunderland bunun biraz dışında kalmıştı. Klübün yeni sahipleri İrlandalı bir konsorsiyum olmuştu ve teknik direktörde iyi bir futbolcu, United efsanesi ve 1 yıllık teknik direktörlük tecrübesine sahip İrlandalı Roy Keane olarak belirlenmişti. Keane ilk sezonunda takımı şampiyon ünvanıyla EPL'ye yükseltmiş ve harcadığı yaklaşık 50m sterlin ile ligde tutmuştu. Sezon bitmeden Keane tarafından gelecek hedefleri yükseltilmiş olarak açıklanmıştı ve bu sefer daha az sayıda oyuncu alabilmek için bir 50m sterlin daha istenmişti. Sunderland'in ligde kalıcı olacağını düşünüyorum, aynen Hughes'li City'nin iyi işler yapacağını düşündüğüm gibi. Eski United'lılar Hughes ve Keane sınıfı geçti, sıra Lig tarihinin ilk siyahi-İngiliz teknik direktöründe.
24 June 2008
Nereden Çıktı bu Arshavin?
4 maçın 2'sindeki oyunu ile turnuvanın önüne geçti Rus hücumcu. BBC'nin değerlendirme sistemine göre 2 maçta 9.02'lik ortalama ile -yarı final öncesi- turnuvanın en iyi oyuncusu konumunda. UEFA şampiyonluğu sayesinde yeteneği ve kalitesini bilerek turnuvaya başladık, üçüncü maça pozitif etki yapacağı bekleniyordu normal olarak. UEFA Kupası sayesinde 2007 öncesinde de yetenekli oyuncu olduğunu görebilenlerimiz oldu ama birkaç maçla, 27 yaşında Avrupa'nın en iyisi koltuğuna oturmasını kime borçlu?
Abramovich etkisinin son noktası oldu bu turnuva. Rusya'nın değişimi sonrası da dünyaya açık olmama durumu aşılamadı spordaki gelişime rağmen. Liglerinin durumu ve turnuvalara katılamamalarının da etkisi büyüktü bu kapalılıkta ama CSKA'nın başarısı değiştirememişti, Zenit'in ki de yeterli gelmeyecekti büyük ihtimalle. Abramovich'in Londra'ya taşınması ile başladığına tanık olduğumuz gevşemiş para musluğu Abramovich'le sınırlı kalmadı ve kalmayacak. Britanya ve Avrupa'da olduğu gibi Rusya ve komşularında da zenginler futbola el attı ve bu ani değişimin meyveleri kucağımıza düşmekte. CSKA'ya yatırımlarından sonra Futbol Federasyonuna'da el atmıştı Abramovich, tesisleşme ve altyapıya aktardığı paraların üstüne Hollanda etkisini de ülkeye soktu Deli Petro'ya -niye deli hala bilmem- nazire yaparcasına. Geçmişleri hakkında en ufak bir fikre sahip olmadığımız Semih'ten bile yaşlı 2 yıldızımız oldu bugün. İkisinin de ortak noktası turnuva sonrası transfer yakıştırmaları ve kısa süre öncesinde klüpleri tarafından kadro dışı bırakılmış olmaları.
Tekniği, hızı, zekası vs. ile Rusların 20'sinin başında yıldız ilan ettiği Arshavin 2007'de doğmuş. 2000 yılında formasını giymeye başladığı Zenit'te ilk günden itibaren dikkat çekmiş ama eksileri ağır basmış 2007'ye kadar. Bystrov ve Kerzhakov gibileri meşhur ederken milli takım'ın değerlisi olamadığı gibi Pogrebnyak'ı da meşhur etmek zorunda kalmış. Rusya dışına çıkamamasını Gazprom faktörü ile sınırlamak yanlış okuduklarıma göre. Biten sezonda Hollanda etkisi ile keskin bir dönüş yapmış Arshavin 26'sında, kaptanlığı da kapmış ve sonrası malum... Artık 2007 öncesinin disiplin fukarası, yaramaz çocuğunun kim tarafından kapılacağını merak ediyoruz. Dick Advocaat, klüpte tutamayacağını yaşı da söz konusu olduğunda gitmesi gerektiğini ve İngiltere yada İspanya'da oynayacağını açıklamıştı BBC'ye. Birkaç gün sonra Arshavin İspanya istediğini söyledi, sonrasında Barça hayallerimin takımı dedi. İspanyollardan teklif gelmemiş, Arsenal, Chelsea ve City istiyor takip edebildiğim kadarıyla. Mutlaka biryere gider ama gittiği yerde baskıyı ne kadar kaldırır bilmem, görebildiğim kadarıyla Arshavin'i izlemek mutluluk verecek ama göremediklerimiz bizi şaşırtmamalı...
United Away - 08/09
Yeni formalar 07/08'in son haftasından itibaren gösterimde, bugünden itibaren hepsi burada olacak. United 2. forma da iç saha forması gibi düz ve tek renkten oluşuyor. İç saha forması düz kırmızı idi, 2. formanın şortu yaka ile aynı renkte. Dün bizim (GS) 2. formayı gördüm de, almak lazım... Tabi yeni formalar da olsa sözkonusu United ise akla ilk gelen 'Ronaldo bunu giyecek mi?' oluyor.
22 June 2008
Sürpriz
Grup maçlarında Hollanda tarafından büyülenince savunmalarının durumu göz ardı edildi ister istemez. Hücum edemeyen 3 takımla oynamaları şanslarıydı, ilk 2 maçta erken öne geçmeleri de futbol adaleti. Rusya öne geçince, Hollanda'nın paniklemesi, v Basten'in sakinleşmesi dikkatimi çekti, Sneijder ''inanmadan'' vuruyordu sanki. Eşitlemeleri de güzel oldu seyir açısından, Hollanda'nın geride ne kadar zayıf olduğu, fazla da plan program sahibi olmadığını gördük, sonuç olarak güzel bir maç seyrettik. Boulahrouz'un mazereti vardı, v Bronckhorst'un nefesi yetmemeliydi, gruplarda neredeyse hiç zorlanmayan Ooijer'e bir Arshavin yetti.
Ağzını kırdı savunmanın, Arshavin tek başına. İtalya ve Fransa'dan daha fazla nefret ettim Rusya yüzünden, sadece saldırmak, koşmak yeterken bu anlamsız çaba niye... Klasını konuşturalı çok olmuştu. Bu yıl öncesinde Zenit ile çıkabileceği yere kadar çıktı, bundan büyük vitrin Euro 2008 finali olur, fazlası olmaz. Kerzhakov'u meşhur edip Avrupa'ya yollamıştı bu sezon da Pogrebnyak'ı doğurdu. Yaş geldi geçiyor, Simao ve İlhan Mansız misali 25'inden sonra yol alacak gibi. İspanya'ya yakışır Arshavin, gider mi göreceğiz. Üç maç sonunda, üç grup lideri, üç 9 puanlı ve üç son maçında rotasyona giden eve döndü. İspanya seriyi bozmalı, tersi sonuç da şaşırtmaz beni. Sadece adamlara saygıdan izlenir bu maç, kağıt üzerinde heyecan yaratır sadece. Savunamayan İtalya, İspanya'ya yardım etmezse 25 pas yapmadan rakip kaleyi hedeflemeyen İspanya'dan ne beklenebilir ki? Sürpriz.
21 June 2008
Nöbetçiden Kral Olur Mu?
İçine oturmuştur kesin, adını hatırlar mı bilmem ama hayatının dersini aldığına eminim Bilic'in. Semih ne hissediyor acaba durumu ile ilgili, hala genç sayılması ile ilgili? Solskjaer'lere tahammül edilmez bizim ülkede, girip atıp kral olmaya tahammül edememesi lazım Semih'in.
Attığı gol ile adı Avrupa Şampiyonası tarihine ''en geç gol'' kategorisi ile kazındı. Dün futboldan başka birşey olduğu belliydi, kimbilir kaç yıllık , 2008-1976= , rekor 3 dk. içinde Klasnic ile egale edildi, Semih ile kırıldı.
Tanrının Eli
Come-back Kings
Ben İsviçre maçından sonra konuşamıyorum, içimde hep garip bir his var: Birşeyler olur ve birşeyler mutlaka değişir zaman yeterli gelir ise. Dün 118'de çok sakindim, koltuktaki pozisyonum, ekrana bakışım değişmedi, Rüstü'ye karşı hislerimi seslendirmedim. Garip bir şekilde gol bekliyordum zaman yetmeyecek gibi olsada. Bu kez gerçekten imkansızı başardık, Bilic ve kurmayları, hakemler, yorumcular vs. o 3 dakikada herşey durdu sanki, zamanı da yendik.
İnanmak yeterli gelmedi bana hiçbir zaman. Yani galibiyetler nasıl sadece inanç ile motivasyon ile açıklanabilir ki? Buna şans da eklenince birşeyler ifade ediyor artık ister istemez oyunu çözerken, ''futbol'' ise detaylardan çekip çıkartılabiliyor ancak. Euro 2008'in rengi olduk Hollanda ile birlikte, neredeyse hep kötü oynasakta bir tavrımız oldu, Fransa, Yunanistan, İsveç, İsviçre vs. gibi sıradan bir takım olmadık. Nikopolidis ve Mhyre'den sonra direkler, Cech ve 120+2'ye rağmen kimsede olmayan ve asıl istenen şeyi, heyecan'ı en iyi biz yaşadık. Çok şey öğretti bana Milli takım, Almanya'dan sonra yazarız.
15 June 2008
Jeton is Parachuting
Çek maçı 11'i bu şekilde olacakmış. Kazım-Tuncay değişikliği gecikmez ise çok güzel 11. Güngör hakkında birşey söyleyemeyeceğim ama güveneni çok,merakla bekliyorum. Hamit'in gerideki durumu bu maç biraz daha kritik olacak, Çekler İsviçreye kıyasla kanatlardan daha fazla rahatsızlık verecek.
Euro 2008'de bir ilk, beraberlik sonucu penaltılara gidilecek. Cech v Volkan kıyaslamaları görüyorum. Cech dünyanın en iyisi ama penaltılarda değil, Volkan Sevilla'da kendini ispat etti benzeri beylik laflar dönmekte. Bugün ntv'de Emek Ege, Cech'in ''Ben çok sayıda penaltı kurtardım ama daha fazlasını yedim'' benzeri sözlerine yer verdi. Penaltı'yı düşünerek maça çıkarsak kaybederiz, Türk takımı savunamaz görüşümü hatırlatmak isterim. Penaltılara gelirsek Volkan veya Cech'i düşünmedim ama takıma güveniyorum, Fatih Terim'e güveniyorum. Herşeye rağmen gazcı özelliği ile avantajlı başlarız penaltılara, daha erken bitiremezsek.
Hücum : 2 - 0 : Savunma
İspanya'nın en çok koşanı olmuş Silva, şu istatistiğin tv'den izlerken aklıma yattığı ender anlardan biri oldu. İsveç'te aynı istatistiğin 2.si Henrik Larsson imiş, kaç kez topa değdi acaba? İspanyol oyuncuların oynadıkları oyundan hoşnut olduklarına inanmak istemiyorum. İlk maçta oyundan çıkarken fena halde keyfi kaçık Torres'i 2. yarıda bir kere gülerken görmedim, bendeki bitsede gitsek ifadesi yansıyordu sanki ekrana, Torres ekrandayken. Şiir gibi pas yapabilen bir takımın, 1.5 forvet ile oynarken bu kadar rahat olmasını anlayamıyorum... İsveç yanlış hatırlamıyorsam 2. yarıdaki ilk tehlikesini 79. dk.da yarattı, sonrasında bir kez daha gittiler ama İspanyollar gibi onlarında oynamaya hevesi/gücü kalmamış gibiydi. Derken Yunanistan maçında İsveç'in başına gelen bu sefer İspanya'ya oldu ve inanarak yazmasam da Villa'nın son saniye golü ile İspanyollar turu geçti. Son dakika golü ile hem İspanya, hem de Over 2.5 bahislerim tutmuş olsa da sevinemedim.
İlk maçtan sonra 2. için enerjim kalmadı, sabaha kadar berabere ve 2 gol çıkarsa şahane diyerekten başladı maç. Yunanistan'ın yenilmeyeceğini düşünüyordum, hatayı Hiddink'i hafife almakla yaptım sanıyorum. Yunanistan'ın avantajlı olduğunu düşünürken ya ilk golü Rusya atarsa ne yapacaz? kafa karışıklı ile yapmıştım bahisi, aklıma gelen başıma geldi. Rusya baştan sona üstün taraftı, kanatları iyi kullandılar üstüne nasıl hücuma çıkılır dersi verdiler en önemli silahları olmamasına rağmen. 2. yarı arka arkaya harcadıkları pozisyonlardan sonra biraz da Rossetti Yunanın canını sıkmayacak düdükler çalınca 1-1 olur mu dedim ama yine Yunanistan'ın gol yedikten sonrası ile ilgili bir bilgisi olmadığını gördüm. Ev sahibinden sonra son şampiyon da net bir şekilde veda etti. Yunanistan'a dair akılmda kalan taraftarlarının garipliği oldu. İsveç'ten sonra Rusları da ''hadi ne bekliyosunuz hücuma çıkın, bizimkiler kapandı bekliyo! çıkın da topu kaybedin!'' şeklinde ıslıklamaları buraya fazla olduklarının başka bir göstergesiydi. Son maçta İsveç'e beraberlik yeter, bu da maçtan fazla birşey beklememek için yeter.
14 June 2008
İspanya v İsveç
Fernando Torres
Batman & Robben
2006 Dünya Kupasında v Basten'in en büyük kozu gibiydi, hücumu onun üzerine kurmuştu. Yanlış hatırlamıyorsam Hollanda'nın gruplarda attığı 3 golden 1'i onundu ve takımın en iyisiydi. Tabi tek başına olunca Hollanda gruptan çıkmanın ilerisini göremedi. v Basten 2 maçın gösterdiğine göre çömezliği atmış gibi, Hollanda 2006'dan daha düzenli. Robben bu turnuva da da v Basten'in gözdelerinden olacaktır, Fransa karşısında oynadığı 45 dk. maçın en iyisi olmasına yetti, sakatlığı vs. de atlattığına göre sonrasında daha etkin rol oynayacaktır.
Oranje is the color of my Revolution
En çok yanıltan takım Hollanda oldu, tek başlarına turnuvanın rengi oldular. Turnuva öncesi durumları ile ilk iki maçtaki görüntü kıyaslandığında savunmaya karşı hücumun başkaldırısı olarak görüyorum Hollanda'yı, futbolun içinde ama çok ötesinde bir yerdeler benim için. Araştırmak lazım tabi ama Fransa ve İtalya -kazansalar da kaybetselerde- büyük turnuvalarda kaç tane 4-5 gollü maç tamamlamışlardır acaba?
Fransa ve İtalya için söyleyecek hiçbir şey yok. Savunma yapamayan ve hücum için Toni'nin boyundan başka çaresi olmayan bir İtalya, savunma ile kafayı kırmış, hücumu unutmuş ve klüplerinde hücum denildimi ilk akla gelen oyuncuların mavi forma giyince toplamlarının bir adam etmeyeceği Fransa için ne söylenebilir ki... Dün Hollanda karşısında son 2 hazırlık maçları Kolombiya ve Paraguay'dan farksızlardı, gol atmanın lüks olma durumu devam etti. Thuram ve Henry için üzülmekten fazlasını düşünmüyorum, Sagnol sağ kanatta ölse üzülür müydüm acaba? Çabası Henry'e golü attırdı ama yenilen 2 golde direk hatası vardı Bayern'linin. İtalya maçlarını izlemem herhalde, utanmadan sahaya nasıl çıkacaklar merak ediyorum. Herşeye rağmen Fransa'yı İtalya'dan üstün görüyorum tabi sadece ikisi kıyaslandığında ama o maça beraberlikten fazlası yakışmaz.
Marco v Basten'i gördüğümde utanıyorum, turnuva öncesi sonuncu olur dediğim takım turnuvaya tutunmamı sağladı. Hücumcularından aldığı verim için ayrıca kutlanmalı v Basten. Kim ne kadar koştu istatistiklerinin boş olduğunun gösteren, dinamizm ve tekniği, golleri aynı takımda toplamış 2 maçlık görüntüye göre. Finalin bu maçtan daha güzel olacağını düşünmüyorum, sadece olası bir Hollanda v İspanya eşleşmesi daha güzel olacak sanki. Herşeye rağmen kariyerinin en keyifli ama rahat maçı olacaktır büyük ihtimalle bu zafer. Devre arası yaptığı Engelaar - Robben değişikliği bile birçok şeyin göstergesi olarak kabul edilebilir. İtalya'da olduğu gibi erken öne geçmenin avantajı ile büyük bir zafer olsa bile herşey istediğim gibi oldu demiştir büyük ihtimalle maçtan sonra. Fransa'nın geride bırakacağı açıklar ve hücumda etkili olamayacağını görmüş olmalı ki üstünlüğü korumanın en iyi ve kolay yolu farkı açmak diye düşündü ve hızlı hücum için en önemli koz Robben'i aldı. v Nistelrooy'a da değinmek lazım, 2. yarının büyük bir bölümünü orta saha ve forvet arasında oynadı, Real ve United'da olmazdı belki ama dün hiç sırıtmadı. Sneijder'i çok severim diyenler şut ve duran top becerisinin önemli payı olduğunu inkar edemez, golü maça çok uydu, kapak oldu. Benim için maçın Turuncu Devrim sonrası önemli bir yanı da Robben ve v Persie'ye hoşgeldiniz demek oldu.
Luca
Kazım-Richards
Kazım, Terim'in seçimlerinden en çok hoşuma gidendi. Farklı bir oyuncu olduğunu ve kesinlikle değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyordum, aynı düşüncem 08/09'da da değişmeyecek. İsviçre maçı 2. yarısının takriben bir 10dk. sını ''Kazım'ı Al!'' diye söylenerek izledim. Sistem ondan gelecek verimi azaltıyor olsa da Çek maçında da ısrarla 11'de görmek istiyorum, Semih ile değerlendirilirse seyrine doyum olmaz... BBC Spor'dan Steve Wilson'un da dikkatini çekmiş genç oyuncu, Almanya kampında konuştuktan sonra İsviçre maçı sonrası röportaj şart olmuş.
İngiliz bizi iyi tanımıyor olmalı ki buluşmanın gecikmesine canı sıkılmış. 2 saat yol teptikten sonra, Yigiter Uluğ 15 dk. kadar geç kalacaklarını ve 40 dk. sonra da antremanda olmaları gerektiğini söylemiş. 15 dk.lık röportaj BBC'nin Football Focus programında -BBC1'de saat 14:00'da- bugün ekrana gelecek. Kazım, uyum sorunu ve yanlızlık gibi problemler yaşadığını ve DVD'lerinin ilaç olduğunu söylemiş böyle zamanlarda. Saha içi dışı farketmiyor olmalı ki BBC yorumcusu da güven sorunu vb. problemlerinin olmadığını, turnuvada iyi bir etki bırakmak konusunda kararlı olduğunu düşünüyor. Biz Arda ve Servet diye yırtınırken, Terim Tuncaydan vazgeçmezken, elin İngilizi turnuvadaki İngiliz'in peşinde ve yeni sezonda Premier Lig'e dönebileceğini düşünüyor. Ben de çeyrek final veya daha ilerisini görürsek Kazım'ı konuşucağımızı...
10 June 2008
Greatest Comebacks - 2
United CL ve 3 lig şampiyonluğundan sonra sezona v Nistelrooy ve Veron'a 50m sterlin civarı para harcayarak giriyor. Sezon 01/02, Arsenal'in en iyi zamanından 2 yıl öncesi, Alpay Aston Villa'da 2. yılında, Shearer Newcastle'da, Leverkusen CL finalinde... Ligin güzel zamanları Arsenal, Liverpool ve United'a Leeds, Newcastle ve Chelsea gibiler de eşlik ediyor yarışta. Tabi 1-2 ay kala 3 takıma düşüyor, bitime 2 hafta kala Arsenal deplasmanda United'ı yenince şampiyonluğu ilan ediyor, Liverpool'da ikinci bitiriyor. Beckham, v Nistelrooy, Solskjaer, Giggs, Cole ve ne kadar bekleneni veremesede Veron ile United'ın hücum yönünde sıkıntısı yok ama Stam satışı ile başlanan sezon savunma sıkıntıları ile kabusa dönüşüyor. United ligin en çok gol atanı ama Johnsen, Dennis Irwin ve Laurent Blanc'lı savunma ilk 6'nın -Newcastle hariç- açık şekilde en çok gol yiyeni konumunda. Ferguson bu sezon emeklilik kararından cayıyor ve sonraki sezona Veron'un ardından ikinci rekor, Ferdinand transferi ile giriliyor.
7. hafta, United içeride iyi ama deplasmanlardan boş dönüyor. 3 deplasmandan 2 puan çıkarmış, Newcastle'a kaybetmiş ve haftaiçi İspanya'dan mağlubiyetle dönerek White Hart Lane'e çıkıyorlar. Tottenham klasik bir iç saha performansı ile alışılmadık bir üstünlük yakalıyor, devreyi 3-0 önde kapatıyor. Devre arası Ferguson, Deportivo mağlubiyetinin yarattığı sıkıntıyı işaret ederek, '' devre arasında tam olarak söylediğim şey olmasada, kendileri için üzülmemeleri gerektiğini, ülkenin en iyi oyuncuları olduğunu hatırlayarak ona göre oynamaları gerektiğini hatırlattım'' şeklinde bir aşılama ile oyuncularını serbest bırakıyor. Ferguson'un en iyi sol beklerinden biri olarak gösterdiği Silvestre ve böyle bir geri dönüşte olmaması imkansız Solskjaer değişiklikleri sonrası United 4-3-3'e dönüyor ve Ferguson'un ''böyle bir dönüşte şansa da ihtiyaç var'' diyerek işaret ettiği erken gol ile işin şekli değişiyor. Tottenham teknik direktörü Glenn Hoddle'ın ''Jeckyl & Hyde durumu'' olarak açıkladığı şey gerçekleşiyor, düşen taraf Tottenham olurken United şahlanıyor ve 3'e 5 ile karşılık veriyorlar.
TOTTENHAM HOTSPUR: Sullivan, Taricco, King, Perry, Richards, Ziege Freund, Anderton (Rebrov 83), Poyet, Ferdinand, Sheringham
Subs Not Used: Keller, Thelwell, Davies, Etherington
MANCHESTER UNITED: Barthez, Gary Neville, Blanc, Johnsen Irwin (Silvestre 45), Beckham, Butt (Solskjaer 40), Scholes Veron, Cole, van Nistelrooy
Subs Not Used: Carroll, Chadwick, Phil Neville
Ender Rastlanan Hareketler
"If I go 300 kph, lose control and hit somebody it is natural. But if there is a pit-lane speed limit and two cars stopped and you hit them, it is stupid. I saw a red light and chose to stop, someone else saw a red light and chose not to."
Bilmemkaçıncı turda cihazlar Merso'nun arkasına dizilir, görev yerine dönerken birkaç araç pit'e girmeyi tercih eder. Piste dönme vakti gelirken Raikkonen ve Kubica yanyana çıkar, kırmızı ışığı görür ve durmayı tercih ederler. Arkadan gelen Hamilton -sadece sokakta görmeye alışık olduğum bir olay olduğu için nedeni ile ilgili mantıklı bir yakıştırma da yapamıyorum- görmez, seçimini yapar ve Raikkonen'e bindirir, Kubica yarışı kazanır. Arkadan vuran hertürlü suçlu kuralı F1'de de işler, Hamilton sonraki yarışa en fazla 10. sıradan başlayabilecek.
Pavel Pogrebnyak
09 June 2008
Yuh Artık
Bu nasıl bi cesaret anlamıyorum. Bu spordan, bu işlerden bu kadar uzak olamazlar herhalde, e peki böyle birşeyi kaynak göstermekten üstüne de bu resmi göstermekten nasıl utanmıyorlar. Sırf bu sebepten, gelme Perrin!
08 June 2008
Myhre ve Nikopolidis
07 June 2008
06 June 2008
Ronaldo Pası Verdi...
Tottenham Devrimi
Juande Ramos yönetiminde transfer beklemek, eski ligine hatta eski takımına yönelmesini beklemek normaldi de astronomik transferler beklemiyordum açıkçası. 07/08'i 90-100m euro arasında para harcayarak kapattılar. Sözkonusu Premier Lig olunca bile normalin üstünde bir rakam bu. İlk 4 bile bu rakamlara oynamıyor transferde ki Tottenham bir yabancı tarafından da satın alınmış değil. Bunun üstüne birçok büyüğün talip olduğu, Luka Modric'e 20m euro civarı bir bedel ile klübe kattılar sezon bitmeden ki bu rakam öncekine dahil değil. Modric transferi sonra Keegan, Newcastle'da transferin ve tepeye oynamanın zorluğu hakkında içini dökmüştü basına. Birkaç gün öncesinde dos Santos ile ilgilendiklerini okumuştum, ciddiye almamıştım. Bugün anlaşma sağladıklarını okudum. Modric ve Giovani transferleri ile de klübün gençlere yönelik politikası sürmekte. 2005 yılında Dünya Gençler Şampiyonasında izleme fırsatı bulmuştum ilk, Ronaldinho-Messi sıralamasının 3. ayağı idi ama muthiç yeteneğine rağmen yedek olmanın üstüne çıkamadı bu sezonun karışık Barça'sında. Transfer ücreti de komik geldi bana, henüz 19'unda, daha fazla gelişmeye müsait ama bonservis bedeli olarak 4.7m sterlin ödenmiş, ücret 8.6m sterlin'e kadar artabilecek ve Barça'nın %20'lik bir hakkı da saklı. Messi ve Ronaldinho'da olan birçok şey var genç Meksikalı'da, sol ayaklı olması da ne tip bir cevher olduğunu kanıtlar nitelikte. Bana göre şuan için yılın transferi Giovani dos Santos. Tottenham'da ilk 4'ü bozmanın ciddi adayı yine. Geçen sezondan daha ciddi hemde...
05 June 2008
Carlos Vela
Daha önceden yazmayı düşünüyordum ama çok izleyemedim. Football Manager oynayanlar bilirler, oyunun fena gençlerindendir, biraz da o yüzden yazmadan önce tam izlemek istiyordum. Şuan Meksika v Arjantin maçını izliyorum, devre bitmek üzere Arjantin 3-0 önde. Vela,