
25 January 2009
16 January 2009
Ara

Çarşambaya kadar kapalıyız efendim.
Kaka Üzerine

BBC'de program öncesi/sonrası yakalamışlar herhalde, Kaka mevzuunu sormuşlar Shearer'a. Bu kadar eder mi? sorusuna nezaketi elden bırakmadan koymuş cevabı. Abramovich'i, Mansur bin Zayed'i bırakın Rusya ve Ortadoğu yoktu futbolda Newcastle transfer rekorunu kırarken. Jack Walker zamanlarıydı, büyük kulüp dediklerimiz şöhret satın almak için servetlerin küçücük bir parçası olacak kadar küçülmemişti. Bu ucu açık büyük olma, büyük kalma durumları için güzel örnektir Jack Walker ve Rovers'ı, çok farklı olmayacaktır sonları. Sorulduğunda İngiltere'den kaç kulüp sahibinin, başkanının adı bilinir bizim buralarda bilemem ama Jack Walker benim için İngiltere'nin en güzeli olarak kalacaktır.
15 January 2009
Geçmişler Olsun

Böbrek taşı denilen yerde oturuşumu düzeltirim o günden beri. Şimdilerde de Rafael Benitez bu dertten muzdaripmiş. Aralık ayından beri hemde. Scolari'nin benzer sıkıntıyı çektiği haberi düştükten sonra Benitez gelmiş arkasından, resim de Aralık ortasına ait. O dönemden beri devam etmekte sorunu. Liverpool maçlarında kulübeden fırlayanın Sammy Lee olmasının nedeni de bu rahatsızlık, birkaç maçtır en fazla tribünde olabildi Benitez. Bugünlerde 3. operasyonu geçirecekmiş, malumunuz sıkıntı tek değil onun için bu zamanlarda. Sakatı, Heskey'i, Gerrard'ı, derbileri derken kontrat görüşmeleri de devam etmekte hala. 3.5m sterlin'lik ücret artacak, 2013'e kadar sürecek gibi kontrat ama anlaşmazlıklar var Amerikalı başkanlar ile, ağırlıklı olarak transfer bütçesi üzerinde. Şu yabancı başkanlardan ilk eyvallah diyen bu Amerika'lılar olacak gibi. Diğer büyüklerle, Arsenal'in iki adayı ile falan kıyaslanınca sönük kalıyorlar, stad işinde yan çizme durumu da ortada. Kriz var eyvallah da, ikilinin ciddi kredi borcu bir banka daha batırıyordu Amerika'da. Şeyh Maktum hala ilgilenir mi acaba?
Koptuk gittik yine... Uzun lafın kısası Xabi Alonso gibi Rafael Benitez'in de pazartesi dönmesi bekleniyor.
14 January 2009
Fabregas ve Alonso

“When the tackle came in last Sunday I felt pain in my knee and when, as soon as I started walking, I couldn’t put my foot on the ground so I knew it was not good, I was wishing and praying that nothing was broken but unfortunately it was.”
Emirates'de koltuk değnekleri ile görünen Fabregas sakatlık anını böyle anlatmış. Sonrasında Xabi Alonso'nun hergün telefon ettiğini eklemiş. Şimdilerde bu destek karşılıklı devam ediyor olmalı. Liverpool'un Preston ile oynadığı kupa maçında sakatlandı Xabi Alonso. Geçirdiği sakatlık fena halde tanıdık Liverpool'lular için. Kulüpte 5. sezonunu geçiren Xabi, her sezonunda bu metatarsal illetinden çekti. İşler iyi giderken, sakatlığın kısa sürecek olması ise İspanyol için çok önemli. Benitez'in satılacaklar listesinde yer alıyordu yaz döneminde. Sezon başında 5 yıllık kontrat yapılan Alonso, sezon sonunda Juventus kıskacındaydı. Transfer gerçekleşmeyince, performansı ile yaz döneminin en büyük kazanımı oldu şu ana dek. 5 gün sonra Everton'un ağırlanacağı maça yetişmesi bekleniyor. O güne yetişmesi beklenen başka bir İspanyol daha var, o da bir sonraki mesaja.
50 Geleceği Parlak

Resimdekiler Arsenal'den Fran Merida ve Sporting'den Ibrahim Rabiu. Tv'den izleme fırsatı bulduğumuz 2007 U-17 Dünya Kupası finalini Bojan'ın İspanyasını penaltılarla yenen Rabiu'nun Nijeryası kazanmıştı. Nijerya'nın 10 numarası Rabiu'da yeni Okocha olmuştu. Boyu 1.67 imiş o zamanlarda; tekniği, pasları, top sürme ve şut kabiliyetleri ile gelecek için umut vermişti. Rötuşlanıp pazarlanmak üzere Sporting Lisbon altyapısına kazandırılmıştı. Önümüzdeki hafta başlayacak Afika Gençler Şampiyonasında Nijerya'nın ağırtopu 1991 doğumlu Ibrahim Rabiu.
Liste için tıklayınız.
Zidane v2
Hiç haz etmem aslında şu ''yeni'' ile başlayan yakıştırmalardan ama bu işler de böyle zevkli galiba. Ribery uymadı tabi, Zidane'nin milli takımda bıraktığı yere iki isim aday gösterildi. Kimliği dolayısıyla benzer Samir Nasri İngiltere'de entegrasyon ile uğraşırken fiziği ve kaşı gözü ile benzerlik gösteren Gourcuff'a kaldı sahne. Bir de şimdi Zidane'nin çıkış yaptığı Bordo'da olunca...
İlk çıkışı 2005'te U-19 gençler şampiyonasında yaptı Gourcuff, Zidane yakıştırmasının başlangıcı da o yıla dayanır. Kuzey İrlanda'da düzenlenen turnuvaya giden yolun en başında elenmişti bizim Ali Öztürk'lü milli takım. Gourcuff ise Fransa'nın 86 kuşağının en iyisiydi o turnuvada. Şimdilerde final oynayan o takımdan Lloris, Diaby, Kaboul ve Digard Avrupa'ya açıldı. Gourcuff ise Gouffran ile Bordo'da. Kulüp düzeyinde 3 sezon oynadığı Rennes'de çıkışı da As oyuncu olduğu, turnuva sonrası sezon 05/06 idi. Sonrasında Milan attı kancayı, 20'sinde giriş yaptığı İtalya'da boş geçirdi 2 yılını. Bu sezon ise geri sardı hikayeyi. Fransa milli takımına giriş yaptı, Romanya maçında attığı güzel gol ile dikkat çekti, lig maçında soyunduktan sonra başka bir şekilde dikkat çekti ve son olarak PSG'ye attığı gol. Goldeki akıl, teknik ve denge Zidane'yi andırdı açıkçası. 1 yıllık kiralık sözleşmenin yanında satın alma opsiyonuna da sahip Bordo. Milan, Beckham'lar ile uğraşırken Gourcuff dönmek ister mi, istememeli...
2008'in Kapanışı



09 January 2009
Süper Yıldızdan Satılık

Hiç sevmem tünelleri, sakat gelir bana nedense. Aydın-İzmir yolundaydı galiba gitmekle bitmeyen tünel, birşeyler sabote ederdi radyoyu her kanalda aynı bilgi anonsu... Radyo susar, etraf birden kararır, ya zemin kayganlaşırsa, kaza olursa zincirlemeden aşağısı kurtarmaz falan paranoyadan bol ne var... Rusya'nın Lefortovo tünelinin bu fobimdeki etkisi de yadsınamaz.
08 January 2009
Ada'nın Variyeti

Kulüp sahipleri/hissedarları ile başlayan liste oyuncularla devam ediyor, birkaç teknik direktörde yer bulmuş. Liste kişisel servetlere dayanarak hazırlanmış. Yani futboldan kazanılan yada futbola harcanan şeklinde bir değerlendirmeye yer yok. 2003 yani Abramovich'in dahil olduğu yıl liste toplamı 20 milyar sterlin iken geçen yıl 41 milyar'a yükselmiş. Bu yılın toplamı ise 61'de. 25 yeni giriş var ilk iki sırayı değiştiren girişler yani Hintli ve Arap yatırımcılar yüksek artışı açıklamak için yeterli. Chelsea'de önceki sezonlarda başlayan transfer musluklarının kısılması durumu üstüne Robinho mağlubiyeti de gelince Abramovich geriye düşmüştü akıllarda. Ekonomik durgunluğun 3 milyar sterlin'e yakın kayıp yarattığı söyleniyor Rus patron için. Toplam borcu 700m sterlinlerde olan Chelsea'yi satabileceği de konuşulmuştu yakın zamanda. Borçlar sözkonusu olduğunda Abramovich yanlız değil. Malcolm Glazer'ın United'ı satın almak için borçlandığı tutar da Chelsea ile aynı kefeye koyuyor kırmızıları, Liverpool'un sahipleri de iki bankadan 350m sterlin kadar kullanmış. Kulüpler yollarına sorunsuz devam edebiliyor tabi. 2007'nin sonlarında Federasyon başkanı büyük lig mensuplarının borçlarının 3 milyar sterlin'i bulduğunu açıklamıştı. Bu rakamlar krizin futbola etkilerini incelemeyi önemli kılıyor.
Kulüplere harcanan paranın önemi yok demiştik bu listede. 3.lükteki Abramovich'in bu konuda dünyada rakibi yok. City'nin yeni sahipleri için çıkan haberler malumunuz ama kısa vadede onlar da bu rakamlara erişemeyecek gibi görünüyor. Çelik zengini Laksmi Mittal'den blogda bahsetmiştik geçen yıl. Resesyon mağdurlarından biri de kendileri. Londra'ya geçişinde Abramovich gibi önce emlak yatırımları ile dikkat çekmişti. Aynı yıl evi için 57m sterlin, kardeşinin düğünü için de 30m harcamıştı. Şimdi 2008 mağdurlarından biri konumunda, dünya piyasası liderliğindeki şirketi %70'e yakın değer kaybetmiş. Mittal'in bu listede yer almasını sağlayan ise QPR'daki hissesi. 2007'de Bernie Ecclestone ve Flavio Briatore tarafından satın alınan kulübün %20'sine sahip Mittal, harcadığı para ise 200 bin sterlin. 7. sırada Everton'u görüp şaşırdıysanız benzer durum onlar içinde geçerli. Abramovich'in önemi de bu sebepten. Listeye futbolcu sokabilen tek başkan Abramovich. Ashley Cole, Drogba, Ballack gibi isimlerin konumunda bonkör bir başkana sahip olmalarının etkisi büyük.
Listeye dönersek, başrol zenginlerden çok David Beckham'a yakışıyor gibi. 125m sterlinlik serveti ile Portsmouth, Middlesbrough ve Bolton'un birinci adamlarını geride bırakıyor. Listede de zenginlerin sıralamanmasını bölen isim oluyor. 38. sırada bulunan Beckham'dan sonra gelen ilk futbolcu ise onun üçte biri kadarına sahip Michael Owen. 100 isim içinde 3 teknik direktör bulunuyor. Sırasıyla Capello, Ferguson ve Wenger. Tek kulüp yöneticisinin yer aldığı listede futbolcu eşleri de unutulmamış. Tam liste için tıklayın.
Stadyum ve Alkol
Ekim ayından bu görüntü, Palmeiras v Atletico MG maçından. Palmeiras, Sao Paulo ve Corinthians ile birlikte Sao Paulo eyaletinin önde gelen futbol kulüplerinden. Yani komşu Santos dışında Brezilya futbolunun ağırlığını bu eyalet taşıyor. Brezilya'nın en büyük, kalabalık eyaleti dolayısıyla kozmopolit yapı da tavan yapıyor. Alkole izin yok bu eyalet sınırlarındaki stadyumlarda. Yani önceden fazlasıyla depolanması gerekiyor. Durum böyle olunca da stadyum ve alkol ikilisinin buluşmasında en olağan sonuç ''düşme'' ortaya çıkıyor. Buraya kadar herşey normal tabi, düşüşün gerçekleştiği yer dışında. Maharet konmayı bilmekte demişti geçmişte Cem Yılmaz.
Dil ve ağızdan çıkan kelime hayati önemdedir

Sigarayı yere atıp, okuldaki selam sabah trafiğini de atlattıktan sonra çalışıyor kafa... Tv'lerde dönen bakıcı dayağı haberlerinde bile ayarımız bozulurken, Gazze'deki gerçeklik algı, ayar bırakmıyor. Kayıtsız kalmamak mümkün değil tabi. Görülenin, duyulanın yarattığı can sıkıntısı, öfke, duygusallık gayet insani, tepkisiz kalmamak güzel. Yapabilecek hiçbirşey olmasa bile bu durumu düşünmenin akıl ve vicdana doğru, adil hisler bırakması bile güzel. Herşey iyi güzel de düşüncemizin söze dönüşümünde uğradığı bu hasar, kayıp niye? Terör-El Kaide-Müslümanlık 3'lüsünü ne çabuk unutmuşuz da çözümü Yahudilik-Katliam-İsrail'de arıyoruz...
İçinde toplu olarak yer aldığımız değerlendirilmelerde durumumuz üzerine çokça söylenir, söyleriz. Genellemelere merakımız, siyah-beyaz arasında gri olduğunu göremememiz, çabuk düşünüp çabuk unutmamız, dini bilmemneyi sık kullanmamız. Girmeyeceğim bunlara, hepsi bir bütün ve işin aslı olsa da. Bunlara da siz girin istedim:
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=915950&Date=08.01.2009&CategoryID=77
Can Dündar / 6 Ocak
Eski Atta Yeni Süvari
“O bombaların altında ölen çocukların ahı yerde kalmayacaktır. (İsrail) o savunmasız kadınların, anaların gözyaşında boğulacaktır.”
Duygusal laflar bunlar... Ama bir Başbakan’dan çok bir şaire yakışıyor.
Oysa Başbakan’dan beklenen, işinin gereğini yapması...
Gereği ne peki?
* * *
Gereğini, 2002’nin AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan söylüyor.
Neyse ki internet var; “yapılması gereken”i Erdoğan unutsa da arşiv hatırlatıyor.
Mesela Yeni Şafak’ın internet sitesinin “Arşiv” bölümüne giriyorsunuz.
“5 Nisan 2002” yazıyorsunuz.
“Sayfayı getir” komutuna basıyorsunuz. O günün 1. sayfası ekranınıza geliyor.
Sayfada yine İsrail’in Filistin’de uyguladığı katliam var. Ve yine Erdoğan’ın fotoğrafı... Ama bugünkünden hayli farklı şeyler söylüyor:
“Bu terör karşısında Türkiye’nin İsrail’le imzaladığı M-60 tanklarının modernizasyonuna ilişkin anlaşmayı askıya alması gerekir.”
İsrail terörü büyüyünce, 8 ve 9 Nisan’daki konuşmalarında tekrarlıyor teklifini...
11 Nisan’da Meclis grubunda diyor ki:
“Eğer mevcut hükümet Türkiye’nin gücünün farkında değilse yazıklar olsun. 700 yıllık Türkiye, tanklarını modernize etmek için 50 yıllık İsrail’e muhtaç oluyorsa, bu kara kara düşünülmesi gereken bir unsurdur.”
* * *
Daha 7 sene geçmemiş aradan...
O Erdoğan Başbakan olmuş ve İsrail yine acımasızca saldırmış.
Ve saldırıdan birkaç gün önce, Türkiye’nin İsrail’le 167 milyon dolarlık silah alım anlaşması yaptığı İsrail basınına yansımış. Ardından İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii açıklama yapıp, yeni anlaşmayla, Türkiye’nin İsrail şirketlerine havacılık istihbaratı sistemleri için 141 milyon dolar ödeyeceğini bildirmiş.
Konuyu İsrail gazetelerinden öğrenen bizim medya, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’e soruyor:
“Gazze’deki vahşet karşısında İsrail’le imzalanan silah anlaşmasını iptal etmeyi düşünüyor musunuz?”
Erdoğan’ın sözcüsü Çiçek, “eski Erdoğan”dan çok farklı konuşuyor:
“Ülkeler arasındaki işbirliği nedeniyle askeri bağların koparılması söz konusu olamaz. İsrail’le askeri işbirliği, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet etmektedir.”
* * *
Muhalefetteyken “Askeri anlaşmalar askıya alınsın” diyenlerin, iktidar olunca “Aman dokunmayın, böyle kalsın” çizgisine gelmesi ibret verici değil mi?
Taraf’ta Lale Sarıibrahimoğlu “Geçen yıl itibariyle Türkiye ve İsrail arasındaki savunma sanayii işbirliğinin 1.8 milyar dolar olduğunu” yazıyor.
Demek “bombaların altında ölen çocukların ahına, savunmasız kadınların gözyaşına” sebep olan bombalarda Türkiye’nin de maddi katkısı var.
Öyleyse Başbakan’dan, gözyaşı edebiyatı yapmasını değil, oy isterken sergilediği tavrı almasını istemez misiniz?
“2002 model Erdoğan”ın “Eğer hükümet, Türkiye’nin gücünün farkında değilse yazıklar olsun” sözünü hatırlatmaz mısınız?
Boşuna uğraşmayın!
Bizde kim süvari seçilirse seçilsin, devlet atı hep bildiği yöne koşar.
“O bombaların altında ölen çocukların ahı yerde kalmayacaktır. (İsrail) o savunmasız kadınların, anaların gözyaşında boğulacaktır.”
Duygusal laflar bunlar... Ama bir Başbakan’dan çok bir şaire yakışıyor.
Oysa Başbakan’dan beklenen, işinin gereğini yapması...
Gereği ne peki?
* * *
Gereğini, 2002’nin AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan söylüyor.
Neyse ki internet var; “yapılması gereken”i Erdoğan unutsa da arşiv hatırlatıyor.
Mesela Yeni Şafak’ın internet sitesinin “Arşiv” bölümüne giriyorsunuz.
“5 Nisan 2002” yazıyorsunuz.
“Sayfayı getir” komutuna basıyorsunuz. O günün 1. sayfası ekranınıza geliyor.
Sayfada yine İsrail’in Filistin’de uyguladığı katliam var. Ve yine Erdoğan’ın fotoğrafı... Ama bugünkünden hayli farklı şeyler söylüyor:
“Bu terör karşısında Türkiye’nin İsrail’le imzaladığı M-60 tanklarının modernizasyonuna ilişkin anlaşmayı askıya alması gerekir.”
İsrail terörü büyüyünce, 8 ve 9 Nisan’daki konuşmalarında tekrarlıyor teklifini...
11 Nisan’da Meclis grubunda diyor ki:
“Eğer mevcut hükümet Türkiye’nin gücünün farkında değilse yazıklar olsun. 700 yıllık Türkiye, tanklarını modernize etmek için 50 yıllık İsrail’e muhtaç oluyorsa, bu kara kara düşünülmesi gereken bir unsurdur.”
* * *
Daha 7 sene geçmemiş aradan...
O Erdoğan Başbakan olmuş ve İsrail yine acımasızca saldırmış.
Ve saldırıdan birkaç gün önce, Türkiye’nin İsrail’le 167 milyon dolarlık silah alım anlaşması yaptığı İsrail basınına yansımış. Ardından İsrail Havacılık ve Uzay Sanayii açıklama yapıp, yeni anlaşmayla, Türkiye’nin İsrail şirketlerine havacılık istihbaratı sistemleri için 141 milyon dolar ödeyeceğini bildirmiş.
Konuyu İsrail gazetelerinden öğrenen bizim medya, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’e soruyor:
“Gazze’deki vahşet karşısında İsrail’le imzalanan silah anlaşmasını iptal etmeyi düşünüyor musunuz?”
Erdoğan’ın sözcüsü Çiçek, “eski Erdoğan”dan çok farklı konuşuyor:
“Ülkeler arasındaki işbirliği nedeniyle askeri bağların koparılması söz konusu olamaz. İsrail’le askeri işbirliği, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet etmektedir.”
* * *
Muhalefetteyken “Askeri anlaşmalar askıya alınsın” diyenlerin, iktidar olunca “Aman dokunmayın, böyle kalsın” çizgisine gelmesi ibret verici değil mi?
Taraf’ta Lale Sarıibrahimoğlu “Geçen yıl itibariyle Türkiye ve İsrail arasındaki savunma sanayii işbirliğinin 1.8 milyar dolar olduğunu” yazıyor.
Demek “bombaların altında ölen çocukların ahına, savunmasız kadınların gözyaşına” sebep olan bombalarda Türkiye’nin de maddi katkısı var.
Öyleyse Başbakan’dan, gözyaşı edebiyatı yapmasını değil, oy isterken sergilediği tavrı almasını istemez misiniz?
“2002 model Erdoğan”ın “Eğer hükümet, Türkiye’nin gücünün farkında değilse yazıklar olsun” sözünü hatırlatmaz mısınız?
Boşuna uğraşmayın!
Bizde kim süvari seçilirse seçilsin, devlet atı hep bildiği yöne koşar.
06 January 2009
IFFHS : Yılın Hakemleri

İstatistik kasan, kayıt tutan bi kurum IFFHS. Ne yaptıkları tam olarak anlaşılamamış, kabul görmemiş bir kurum, bitmek bilmeyen listeleri ile hatırlanır. Net olarak anlamlandırılamayan listeleri bizde de iyi bilinir, kulüplerimiz ön sıralarında ağırlanır bu listelerde. En son Guiza'nın yukarılarda olduğu listeleri haber oldu bizde, Arda'nın tepede olduğu ilginç bi liste daha var...
En azından bu oylama sistemi ile eğlencelik haberlerden öteye gidemez bu listeler, aksi bir amaca hizmet etme zorunluluğu arama niyetim de yok. Bunda da 2008'in en iyi hakemleri sıralanmış, onlarca ülkeden uzmanlar, yazarlar oylamış. Kurum 25. yılını kutlayacak Mart ayında, güzel bi ödül töreni yaparlar. Euro 2008 finali 1. , CL finali 2. olmuş. 5.ye ifrit olurum...
İlk 3'ü Türk usülü açarsak, Hırvatistan v Türkiye , Leeds v Galatasaray (olmadı Shakhtar'a transfer olan hain) , Türkiye v İsviçre.
05 January 2009
Gol : Real v Villarreal
Büyük değişimler olmamakla beraber iyi gözüktüler, yeni yıl güzel başladı. Değişenlerden biri diziliş idi, daha derli topluydu Real, Ramos 442 ile devam edecek gibi. İlk yarının son maçında Valencia'yı Higuain'in golüyle geçmişlerdi, bu sefer ihale Robben'e kaldı. 2 maçtır çok iyi Robben ama bitiriciliğini çok kullanmak zorunda olması, önemli kararların ona kalması olumsuz Real için. Galibiyet yine kısır ama bunda kalecilerin gününde olması da önemli denilebilir. Yine San Iker durumları yani, Diego Lopez'de iyiydi. Günün yıldızı yine Robben ama. Real'e geldiğinden beri en iyi dönemini -kısa da olsa- geçiriyor. Hızı, yeteneği, gayreti çökertti V'real'in solunu, Real hücumu yine onun ayaklarına baktı. İlk sezonundaydı sanırım Chelsea'de sakatlık nedeniyle geç başlamış ama goller, asistler muhteşem performans göstermişti. İş oraya giderse şaşırmam sezonun geri kalanında.
Higuain sakattı, v der Vaart ise yedek. Yeniler Huntelaar ve Diarra ilk 11 başladı. Malumunuz Uefa sürpriz yapmaz ise birisi dışında kalacak Şampiyonlar Ligi'nin. İlk test beklentilerin tersi yönünde oldu, Diarra aferin aldı. İyi kapladı orta alanı. Agresif ve basmayı ihmal etmeyen, hızlı ve olumlu top kullanan bir orta saha hoşuna gitmiş olmalıdır Real'liyim diyenin. Partneri Gago oldu, üstünlerdi V'real orta ikilisine. Huntelaar ise acemilik çekti, Guiza gibiydi. Bu tipteki her forvette görülen mevzu, fazla koşma zorunluluğu altında hayalet olma durumu. Ceza sahası içine monte olduğu an devam edecektir gollerine. Zidane yokken de çekiyorlardı benzer sıkıntıyı, Guti ilaç o dönemden beri. O veya v der Vaart oldukça beslenecektir Huntelaar. İlk gününde ikinci yarının başında oyundan alındı, Nihat hiç göremedi o ikinci yarıyı.
04 January 2009
Ryan Giggs x Yuri Zhirkov
United'ın, treble ile İngiltere tarihinin en başarılı futbol kulübü olarak kapattığı sezon 98/99'da atılmıştı bu gol, Newcastle'ı yendikleri FA Cup finalini getirmişti. Hala en güzel golü olarak kabul edilir Giggs'in, o sezonda da yılın golü ödülünü kazandırmıştır.
CSKA sol kanadı, Euro 2008 sayesinde iyi bir sol bek de olduğunu farkettiğimiz Zhirkov'u adı Chelsea ile aynı cümlelerde geçiyor. Transfer dedikodusu Ada basınında bu golü ile renklendirilmiş. Bizde çokça rastladık ''Avrupa 3.sü milli takım'' yakıştırmasına, haliyle gözardı edilen Rusya idi. Kulüplerimize para kazandıran tek ülke olmalarından, birtürlü gözümüze giremeyenlerle ilgilenmelerinden de geliyor olabilir tabi bu rahatlık. Ama Pavlyuchenko'ya ödenen bedel, Arshavin'in işgal ettiği yer ve şimdi Zhirkov haberleri asıl eksik olduğumuz yeri işaret ediyor galiba. Brigde'nin ayrılmasının da etkisi olmalı bu transfer haberi ile. Chelsea ilgisi konumuz, Tuncay'ın yer alacağı kanadın adamı Zhirkov. Sol açık olarak beğendiğim bir oyuncu idi. Hızı, tekniği, top sürme ve kesme becerileri iyi yerlere gelir dedirtiyordu. Euro 2008 ile topu kapabildiğini de gördük, tüm çizgiyi kullanabildiğini de. En çok beğendiğim oyuncusu olmuştu Rusların, şanssızlığı Sergio Ramos'u geçmek zorunda olmasıydı o bölgede mücadele etmek zorunda kalan diğer Ruslar gibi. Tuncay için mi yoksa Zhirkov için mi daha fazla öderlerdi acaba?
Subscribe to:
Posts (Atom)