25 December 2008

Bosman Ruling

13 yıl 10 gün olmuş Jean Bosman'ın davası sonuçlanalı. Bosman'ın Fransa'ya gidecem diye tutturması sonucu olmuştu büyük değişim, 2 ana değişiklik getirmişti. Temel sonuçlar, küçüklerin büyüme hedefleri daha bi küçüldü, kontrat süreleri uzadı, oyuncular kariyerlerini kontrol yönünde güç kazandı, menajerleri güç kazandı, kulüpler renklendi falan filan... İyisiyle, kötüsüyle futbolun gördüğü en büyük değişim hala günümüzde. Bosman'ın 5 yıllık mücadelesi büyük/küçük kavramında kuralı bozamadı. Büyük hala büyük, küçük daha da küçüldü. Bizi iyi etkilemedi herhalde. Emre Belözoğlu hain oldu, Fenerbahçe çeyrek final sonrası üçüncü bile olamadı... İngiltere'ye bakıldığında durum değişik. Bosman öncesi 3+2 kuralı mevcuttu, bir de şimdiye baksanıza. 3+2 varken İskoç ve İrlandalılar bile yabancı kabul ediliyordu, United 99'da final oynarken kullanılan 13 oyuncunun sadece 5'i İngilizdi. Paranın da hızlı yükselişi ile İngiliz Ligi'nin, Big Four'un bugünki durumlarının temeli denilebilir Bosman yasası için.

Şimdi Premier Lig'de bir büyük daha Bosman'dan faydalanacak gibi gözüküyor. Michael Owen kontratının son yılında ve yazı bekleyeceğini açıkladı. Independent da 6 oyuncu seçmiş bu yol ile transfer olan. Liste burada. Kluivert Ajax'a hürmeten konulmuş herhalde. Liste ne kadar uzatılabilir acaba? Ballack olabilir mesela...

Transfere Az Kaldı

Transferin futbolun zirvesine oturmasına az kaldı. İngiltere'de teklifler reddedilmeye başlanmış bile, cuma-pazar temposunun düşüşü ile netleşmelerde başlayacaktır. Manchester City transfer beklentilerinin 1 numaralı merak konusu herhalde, tüm dünyada. Transferin kapanmasına 1 gün kala limitsiz kaynaklara sahip olmuştu kulüp. Robinho'yu alabilmiş Berbatov'un fiyatının da yükselmesine neden olmuştu 1 günde. Her oyuncunun fiyatı ve Chelsea'ye teklif edilecek bir fiyatı vardır demişti birisi, bu yaz Chelsea'nin istediği oyuncunun daha fazla para ödenerek alınabileceğide görüldü. Dengelerin sarsılmasının ikinci ayağı olmuştu City, devamı da bekleniyor.

City'nin yanında Tottenham ve Arsenal var Ada'da transfer beklentilerinin zirvesinde. Zengin başkanlar, Big Four ve City ile uğraşırken bizler haddi hesabı yoktu Tottenham'ın 2 sezondur harcadıklarının. Bent-Pavlyuchenko ile sınırlı bölgenin genişletilmesi bekleniyor. Bellamy ve Defoe var suni gündemde. Rovers'ın takviye yapması muhtemel, City'nin açlığı da sözkonusu olunca eski öğrenci Ben Haim alınabilir deniyor. Tabi Rovers sözkonusu olunca Santa Cruz'un elde tutulup tutulamayacağı asıl soru. Pennant ve N'Zogbia gibi beklentilerin altındaki isimlerin ayrılma ihtimalleri var, Arshavin ve Downing gibi ayrılmadıkça beklentinin bitmeyeceği isimler de. Real Madrid var bir de. Mümkün olabilecek her kanat oyuncusuna saldıran imajı çizildi Real'e. Diarra'nın Ada'dan alınabilecek son oyuncu olmayabileceği sözkonusu dedikodulara göre. Aston Villa'nın gençleri ortada, Pennant bile yazılıyor... Satış yapma beklentisinin tepesinde ise West Ham ve P'mouth var. Başkanlarının sıkıntılı olduğu malum. E West Ham başkanı İzlandalı... Arsenal'e de ayrıca bakarız.

Wenger Boşluğu Nasıl Doldurur?

Derbiydi, sınavlardı derken atlamışız. Geç haberim oldu Fabregas'dan. Sürprizi bol bir takım Arsenal. Farklı seviliyor, farklı takip ediliyorlar. Şampiyonluk için üstleri çizilmiyor ama kopmaları hüsran yaratmıyor. Büyüklerin karşılaşmalarında kaybedenin övülmesi durumu yalnız onlar kaybettiğinde oluyor. Seviyoruz Wenger'i, en azından bazı rakamları Ferguson'a tamamlasın istiyoruz... Oyundan alınmak zorunda kalmış meğerse Xabi Alonso ile mücadelesi sonrasında. Xabi Alonso ve Fabregas... Euro 2008'de Xabi, Fabregas olmasa sonradan oyuna giren olacaktı. 2'side yedekti, ilk giren Fabregas oluyordu. Finalde Fabregas çıkarken Alonso girmişti. Del Bosque döneminde de düzen benzer ise, bize karşı Fabregas yerine Xabi olacak demek ki...

Arsenal için işler geçtiğimiz sezon ile benzedi bu sakatlık ile. Transfer olacak mı sorusunun önemi Fabregas'ın sakatlığı değil, Wenger'in bu sakatlık ile sıkıştığının düşünülmesi. Önemli ayrılıklar olmuştu 07/08'de, yeniden yapılanma geçen sezon başladı sayarım ben. Bundan daha önemlisi ise kadro durumu idi. Bu sezonda öncekinde olduğu gibi sakatlıklar can sıktı. Ama geçen yıl sıkıntının şiddeti, haftalar kritikleştikçe, transfer dönemi sonrasında hissedildi. Şimdilerde Chelsea/Liverpool arasındaki mücadele Arsenal ve United arasındaydı geçen sezon. Lider götürdüğü aylar olmuştu Arsenal'in şubat öncesi. İkiye bölersek ligi, ikinci yarıda Chelsea ve United'ın kusursuz performansı sözkonusuydu; Arsenal'in ise şubat-mart ortası dönem sonunda hedefsiz kalması. Bu dönemde lig kupasından elendiler, ligde 8 maçın sadece birini kazanabildiler ki kaybedilenlerden ikisi United ve Chelsea idi, son olarak da CL çeyrek finali ve Liverpool. Henry, Ljungberg ve Reyes ayrılırken Eduardo ve Sagna alınmıştı. Sagna tuttu ama Eduardo'dan yararlanamadılar, üstüne v Persie'de Eduardo öncesinde büyük ölçüde yoktu. Rosicky malumunuz, Gallas ve Toure'nin de kısa sakatlıkları vardı. Sagna 3 hafta oynamayınca kazanamazlar diyorduk. Sözün özü, çok eleştirilmişti Wenger devre arasını boş geçtiği için. Güçlü değildi kulübeleri, hücumda tüm yük Adebayor da idi. Şimdilerde Bendtner'in oynamazsam giderim'lerinin arkasında geçen yıl alternatif olmadığı için fazla şans bulması vardır herhalde. Gallas-Toure ikilisinin bile açıkları malumken Senderos'dan fazlası lazım deniyordu.

Senderos'un fazlasını aldılar ama bu sezon daha da zayıf kadroları. Flamini-Fabregas uyumu önemliydi geçen yıl, ligin en çok ve olumlu pas yapan ikilisi olmuşlardı. Daha da önemlisi seçenekler arasında Hleb, Gilberto, Diaby, Diarra, Song ve Denilson bulunuyordu. Şimdi ise Denilson-Fabregas'ın arkasında Diaby, Song, Ramsey, Nasri... Gilberto-Vieira vardı bir zamanlar bu takımın ortasında. 07/08'in kaldıramama sorunu önemli olan. Tüm kulvarlardaki rakipleri güçlenirken onlar günü görmezden gelircesine ileriyi düşünüyorlar derim para harcamazlarsa. Premier Lig'de (!) iki yıldır transfer dönemini artıda kapatan bir kulüp Arsenal. Wenger sıcak bakmıyordu belki ama CL oynuyorlar, bulundukları pozisyon şart koşar bazı şeyleri. Walcott'un da sakatlığı eklenirse 4'lü ortasahanın sadece ortaya ait adamlardan kurulu olduğu çok maça çıktılar. Fabregas'ın sakatlığı sezonu kapatması demektir. Kritik bir zamanda dönüyor ama geçen sezon örneği de göz önünde bulundurulursa Arsenal için çok da kritik olmayabilir o zamanlar.

Transfer beklentisini Fabregas'ın yerini doldurma olarak adlandırmanın garipliğine girmiyorum. Ramsey geliyor tabi akla ama Engin İpekoğlu-Rüştü değişikliği değil durum, Fabregas'da Rosicky değil. Romantizm, işte Ramsey'in zamanı geldi! dedirtir. Wenger'ce bir hamle gibi gözükür, Arsenal'in güzelliği de budur ama Wenger için gelecek sezon başlayacaktır Ramsey. Mevcut kadroda tek alternatif Aaron Ramsey. Nasri? demeyin onun yerini kim dolduracak... Kadrodaki alternatiflerde ancak gelecek oyuncu/oyuncular ile bu boşluğu kapatabilir. Sözün özü Arsenal orta sahası genişleyecektir.

Karşıtlık

CHP'nin içinde bulunduğu durum, sağını solunu şaşırdığını kabullenmek mi desem ispat etmeye uğraşmak mı? Şaşırmak ve ispat... Anlamsız geliyor tabi. Penguen'i potansiyel AKP davalarından koruma çalışması mı desek yoksa reklamın iyisi kötüsü olmaz mı? Yerel seçimler öncesi kapak olma mevzuuda çıkışta CHP. İkisiden biri bile CHP için anlamlı bir politika sayılmaz mı?

23 December 2008

Sidwell-Pizarro-Ben Haim

Neden Kalou? Niye Sidwell de olmaz ki yanlarında?! E kolay da değil tabi. Ben Haim ligde 12-13 kez oynamış, yarısında puan kaybetmişler. Pizarro ligde hiç 11 başlamamış, son dakikaların oyuncusu olabildi en fazla. Tek gol atabildi tüm sezonda. Steve Sidwell'de Pizarro'dan farksız değil, sonradan giren olmuş hep. 2 kez 11 başlamış, o da giydiği 9 numaranın hatrına olsa gerek. Aşağıda kemerleri sıkmaya başladı Chelsea dedik 07/08'de. Bu sezon öncesi de aynı hikaye, aldıkları/sattıkları birbirine eşit. İyi de Bosingwa'ya 20 küsür milyon verdiler!? demeyin, Chelsea usülü yürüyor işte. Çooook borcu var kulübün, burada girmeyelim ayrı bi mesaj konusu. Dönersek, bu üçlü geçtiğimiz sezon başında dahil edildi Chelsea'ye. Belletti ve Malouda için bonservis ödemişlerdi sadece, Robben'den yani Real'den gelen ikisine de yetmişti, artmıştı da. Ben Haim, Sidwell, Pizarro üçlüsü ise kontratları ceplerine koyup geldiler. Sezon sonu yol aldı üçüde. İşin garip noktası ise adamların nasıl ayrıldıkları. Bedavaya getirilmiş üç adam, getiren takım da Chelsea olunca, e bedavaya getirilmenin kontrata katkısı da düşünülünce (Pizarro'nunkinin kallavi olduğu konuşulmuştu, Werder'den ayrılmasında da önemli etkendi istediği para) nasıl elden çıkartılırlar? Bizim takımlardan bedavaya gitmiyorlar mı? Kontratlardan kurtulmak, yeni yabancılar için yer açmak isterken tazminat uğraşmamak kar etmek olarak görülmüyor mu?

Ben Haim ve Sidwell'den 5'er küsür milyon sterlin, Pizarro'nun kiralanmasından da 1m'a yakın euro kazanarak. Bu da Premier Lig usulü.

Just Call me Lass

Mourinho'nun Chelsea'ye gelişi... data editörü kullanmayı seven birinin oynadığı menejerlik oyunundan farksız değildi. Olmuşu, genci, çıkış yapması bekleneni falan birsürü adamı topla, 160 küsür milyon euro harca, işine yaramayacağını düşündüğün sevmediğin falan birsürü adamı da kirala yada serbest bırak.. para var ne de olsa. Gelen ve gidenler arasındaki fark 150m euro'nun üstündeydi Mourinho'nun ilk yılında. İkinci yıl para ödenen sayısı düştü, Tiago-Parker-Kezman gibiler de satılabilince uçurum nispeten kısalmıştı. Üçüncü yıl da benzer geçti. 07/08'e yani Mourinho'nun son sezonunda ise keskin bir dönüş oldu hatırlarsınız. Kemerler sıkılmış, Chelsea yaz dönemini karla kapatmıştı.

Saymakla uğraşamadım, çok transfer yaptı Mourinho haliyle. Cech, Carvalho, Essien başarılı oldukları, Drogba'yı da koymalı tabi... Kanatlarda ise istediği hiç olmadı. Robben, Malouda, Kalou, Wright-Phillips, Belletti, Del Horno... Bu bolluk içinde kafama çok takılan ise, ulan elin Abramovich'in cebinde, Porto ile yarattığın ortada, birkaç tanede bilmediğim/duymadığım genç adamı alıp yıldızlaştırsana! olmuştu. Yapmadılar değil aslında, altyapıya Ada ağırlıklı çok oyuncu kattılar. Alcides, Alex, Rajkovic falan alıp kısık ateşte beklettikleri de oldu. Tek tutan Mikel oldu şuan için. Onu da bu sınıflandırmaya sokamıyorum United ile mücadeleleri, ödedikleri bedel sözkonusu olunca.

Olanların durumu ortada... Diarra bu noktada önemliydi benim için. Fransa 2. liginden, 20 yaşında ufak tefek bir defansif orta saha 1 küsür milyon sterlin'e getirilmişti. Tamam işte, Makalele'nin yenisini yapacaklar dedirtmişti. Orta sahada yer bulamadı Chelsea'de, Mourinho onu sağ bekte denemek zorunda kaldı kritik bir zamanda, iyiydi de orda. Sonuç olarak 2007 itibariyle aşı tutmamış oldu. Arsenal'e geçişinde sevinmiştim, beğendiğim bir oyuncuydu e Wenger'de olunca şekil alır demiştim, 4-5 ay kalabildi. Geçen ocak ayında geçtiği P'mouth da da 1.5 yıl kalabildi ama sonunda oldu galiba. 20m sterlin değer biçildi, 4.5 yıllık kontrat yaptı Real ile. Chelsea'nin onca gideninden, değer kazanan tek oyuncu oldu ''Lass''. Uefa.com da gördüm elinde Lass yazılı Real forması. Resme de tıklayıp açılmayınca, aha dedim yanlış mı yazıldı acaba? Josico Emirates'e çıkacakken, Jo(c)iso yazılı formayı giymek üzere olduğunu gördüğümden herhalde bu afallama... Birinci/ikinci Diarra sınıflandırmalarına gerek yok, Lass diyin olsun bitsin demiş. Bizim futbolculardan daha mı akıllı acaba? Kariyerinde kritik zamanda kritik müdahaleleri yapabilmiş bir oyuncu. Arka arkaya Chelsea ve Arsenal'e uğrayıp kalmamayı seçmek önemli, ki özellikle Arsenal'de yaptığı buydu. Rıdvan Dilmen'in hastası olduğu tipte bi topçudur, oyunun iki yönünü de iyi oynar. Tekniği iyidir, dar defansif ortasaha anlayışına göre ofansifliği fazla dener. Ramos'un istemesi önemli, Gago-Guti var şimdilerde orta sahanın ortasında, delip geçecektir. Mali'nin -Hertha maçıydı sanırsam- Nonda oyuna girdikten sonraki gibi ''bu bizimkiler nasıl zenci!? Elalemde ne zenciler var!...'' dedirtecek mi? dedirtir.

22 December 2008

Old Firm - 1

Bu cumartesi pek bi durgun geçecek. Almanya'dan sonra Türkiye ve İtalya'da tatile girdi, La Liga yılbaşının hemen sonrasına kadar yok, Premier Lig ise cuma-pazar oynanacak. 1-2 Ocak'ı kurtardılar bu sezon ama cuma-pazar!?! Ne garip... Biraz Arsenal v L'pool a takılıp, derbiye geçenler için olmamalı tabi. İngiltere'de durum bu ise bizde kesinlikle 1 aydan biraz fazla olabilir ara. Bir maçsever için gayet adil. Malumunuz cumartesilerin ağırlığı Premier Lig ve Bundesliga. Bir tane de İspanya olursa tamam işte, gün matematiksel olarak sona ererken tv ekranında yeşile soğur insan, algılama yavaşlar.

Cumartesinin bu sükuneti ise ağırlığına rağmen çoğu zaman gümbürtüye giden bir maç ile değer kaybetmeli. 120. yılındaki Old Firm derbisinin ikinci ayağı bu cumartesi. İlk maçı, tabelada altta yer alan Rangers deplasmanda kazanmıştı, yayın d smart'ta falan filan. Sonraki mesajlara...

Beckhamca İtalyanca

Yine Beckham'a dönelim. 2 mesaj önce İtalyancasını konuşturduğunu yazmıştım. Tabi tercümanın devreye girişi hızlı olmuş, İyi akşamlar Milan, sizi seviyorum, hoşgeldin için teşekkürler'in sonu kadar hızlı. Mourinho daha becerikliydi hatırladığım kadarıyla. Uyum için önemli tabi yabancı dil, Beckham'ın böyle bir sorunu olmayacak. Bu gereksiz giriş, goal.com da gördüğüm birşey yüzünden. Beckham'ın İtalyanca ile alakası sonrası, öğrenmesi gerektiğini düşündükleri birkaç cümleyi sıralamışlar :

Scusa, Pirlo, tiro io questa punzione. (Pardon Pirlo, bu frikiği ben atıcam.)

Mi dispiace bella, sono sposato. Ma Pato non è ... (Pardon güzelim, ben evliyim ama Pato değil...)

Per favore, posso restare qui al Milan? (Lütfen Milano da kalabilir miyim?)

Dove' il negozio di Armani? (Armani mağazası nerede?)

Non sono qui solo per vendere magliette. Non sono qui solo per vendere magliette. Non sono qui solo... (Buraya sadece forma satışı için gelmedim. Buraya sadece forma satışı için gelmedim. Buraya sadece forma satışı için gelmedim...)

Dai, ragazzi - datemi il pallone! (Hadi beyler, topu bana atın!)

Klüpler Dünya Kupası : United v Quito



Turnuvaya yakışır bir final oldu açıkçası. 1960'tan beri süregelen düzen bozulmamış, CL ve Libertadores kazananları oynayacaktı finali. Tek taraflı bir maç oldu, Quito penaltılara konsantre idi herhalde, hücumu pek düşünmediler. LDU Quito böyle bir takımdı esasında, Libertadores şampiyonluğu yolunda kaç maç kazandıklarına bakmanız yeterli olacaktır. Çeyrek final itibariyle beraberliklerle, penaltılarla gelmişlerdi finale, savunmalarına güvenen bir takımlardı, finalde Fluminense'yi de penaltılarla geçmişlerdi. Final de aynası oldu işte turnuvanın. United 2. yarının neredeyse tamamını 10 kişi oynamasına rağmen hiç zorlanmadı, Ferguson'a göre savumasının görüp görebileceği en kolay maçtı, Quito kalecisi iyiydi, bombardımanlardan galip çıktı, sonuç olarak bitime 10 dakika kadar varken Rooney noktayı koydu. 1-0 ile United kazanan, Rooney ise en değerli oyuncu ünvanlarına sahip oldu.

Rooney iki maçta da beklenenden iyiydi, istekliydi. Gördüğünüz üzere ödülü de kaptı. 2 maça da tam kadro çıkan United için ise benzer şeyler söyleyemeyeceğim. Vidic, kolunu tutamadığı için direk kırmızı ile atıldı Asya'lı hakem tarafından. Ceza ise Şampiyonlar Ligi'nde işleyecek, malumunuz Inter ile kapışacaklar. Cezanın kaç maç olacağı şimdilik belirsiz, 3'e kadar yolu varmış ama yalan der geçerim.

Birinci United 5m, İkinci Quito 4m ve Asya şampiyonu 3. Gamba 2.5m dolar ödül kazandı.

Beckham'lar Milano'da

Henrik Larsson'da görmüştük en son bu hikayeyi. 2007'de İsveç ligi bitmiş olduğundan Larsson United'a katılmıştı Ocak ayında, 12 Mart'ta ayrılmıştı İngiltere'den. Beckham'da 9 Mart'ta ayrılacak İtalya'dan. Şampiyonlar Ligi listesinde de yer almıştı Larsson, daha fazla kalması taraftarıydı United ama o dönmeyi seçmişti. Beckham'ın tanıtımında da benzer hikaye dönmüş kibarca. Beckham ayrılmak zor olacak demiş, Galliani gelecek sezon için de düşünebiliriz demiş... Serie A'da ilk yarı bugün tamamlandı. Eşi ile birlikte İngiltere üzerinden Milano'ya gelen Beckham Udinese maçı öncesi tanıtıldı. Mikrofonlara birkaç kelime İtalyanca patlatmış, Galliani'yle gözükmüş, San Siro çimlerinde de takıldıktan sonra Victoria'sı ile buluşmuş tribünlerde. Ayaklarıda uğurlu gelmiş hani... kim beklerdi ki Udinese'ye 5 atmalarını. Udinese'ninki de ne düşüş ama. Son galibiyetlerinin üstünden 8 hafta geçti, 6'sı puansız.



Haftasonu olmadan renklendirilerek servis edilmişti gerçi Milano yolculukları. Önemli bir parçası tabi renklendirme kariyerinin. İtalyan futbolunun alımlı ve önemli parçalarından Ilaria D'amico ile röportajı Victoria'dan veto yemişti yazılanlara göre. Bu kadar da basit olmasın be bu işler. Resimler falan filan ister istemez fikir sahibi olduk abla hakkında, yukarıdaki ise geçtiğimiz sezon için hazırlanmış bir reklam filmi. Üzümleri taşıyan ise ta kendisi, Ilaria D'amico. Reklam çok hoş ama, kamera arkası da olacak yazının sonunda. Sonuç olarak David Beckham milli takım kariyerinin devamı, 2010 elemelerinde yer tutma, Bobby Moore'un rekoruna (108, Beckham'dan 1 fazla) ortak olmak için İtalya'da olacak 9 Mart'a kadar. Serie A 11 Mart'ta başlayacak, ilk maç Roma. Beckham Aralık sonunda takımla çalışmaya başlayacak. Yıldızı bol takımda hemen forma almayı beklemediğini söylemiş, önümüzdeki 2-3 ayda birkaç resim dışında bizi ne kadar meşgul edebilecek merak ediyorum.

19 December 2008

Az Bekleyin Ciğerim


bundesliga.de: What team will win the championship in 2009?

Daum: It'll be whichever team is better than FC Bayern.

18 December 2008

Ada'lılar

Tıklayınca büyüyen resimdeki kaplan Dean Windass. Birkaç post önce konumuz Marlon King iken o da başroldeydi. 39'luk forvet Times'in yaptığı bi listenin de başlarında yer almış. Liste, büyüklerin dahil edilmediği çıkıştaki veya çıkışa geçen 50 Ada'lının sıralanmasından ibaret. Büyük takımlar dışarıda bırakılmış, Ada'lıyı da görmezden gelip İngiliz desem, bir de Premier Lig diye sınırlasam dışarıda kaç futbolcu kalmıştır ki diye düşünür müydünüz?

Yaz başında FIFA'nın 6+5 kuralı gündemde iken birkaç yazı yazmıştım, biri yakaladığım BBC araştırması temelli EPL'deki İngilizler idi. 07/08 için rakam orada yazılı, bu sezon için tekrar bakarız.

Listeye dönersek önceki sezonda göz önünde bulundurulmuş. Ama çıkışa geçenler açısından bakarsak, daha önceleri de düşünülmüş. Hibernian'dan da var, Newcastle'dan da Cardiff'den de, Delap ta... Taç atışlarına pek itibar etmemiş,ler 40. olmuş. İlk 10 sıranın 6'sı ise Aston Villa'dan. Şuan 4.ler, Kanat avına çıkan Real onlardan genç bir İngiliz'le de ilgileniyor deniyor, Baros ile uğraşmadılar, Barry'i tutabildiler vs. vs. İtirazım yok sonuç olarak. Böyle listelere itiraz gereksizdir zaten, yeni yıl sık gözüktükleri zamanlardandır. Kesin sonuçlar ortaya koymak gibi bir dertleri olmaz. Faydasız da değillerdir ama düşündürürler, konuştururlar, hafıza tazeletirler... Amaçları, ekmekleri suyu da tartışılmalarıdır.

Konuya dönüp bitirelim. Peki ya Hull City? Malum en büyük başarı/sürpriz onlar. Varlar elbette, en tepedeki elemanları 10. sırada, bizim Windass. En başta verdiğim linkte, Marlon King mevzuunda yerini alan forvet demiştim King için. Bu listenin tepedeki Hull'lusu 39 yaşında bir forvet, bu sezon gol atamamış, 11 başlayamamış, sadece 4 kez sonradan girebilmiş resimdeki Windass. Önemi de bu işte, listede de yazıldığı gibi yaptığı en kötü şey Hull'u EPL'ye yükseltmek... Severim böyle listeleri.

Top 50 British Footballers of 2008

Klüpler Dünya Kupası: United v Gamba Osaka



Dünya Kulüpler Şampiyonası başlayalı epey zaman oldu, ilgi çekebilecek bölüm ise 1-2 gün önce. Kupaya yarı finalden katılan United ve Güney Amerika şampiyonu Quito beklendiği üzere finale yükseldiler. Şampiyonlar Ligi'nden başkası garnitür bu turnuvaların. Uefa Kupası bile tartışılırken, FIFA Kulüpler Dünya Kupası da usulen oynanıyor işte, Japonlar düşünülüyor herhalde. Kısıtlı takım sayısı, katılımcıların konumu, yer ve zaman derken bütünüyle yetersiz bir turnuva. Japonya'da düzenlenen turnuvaya ev sahibi sıfatı ile bir Okyanusya takımı ekleniyor, ''7'' katılımcılı eleme usülü yürüyen turnuvada Okyanusya takımları ön eleme ile dahil ediliyor... Güzelleştirilemez mi? Takım sayısı arttırılsa, -eklenen Avrupalılara o da yetmez kim olduklarına bakar ya- format toparlansa -fazla takım ve grup sistemi belki, en azından yarı final katılımı kaldırılır- , geleneksel hale getirilse -farklı ülkeler, kıtalarda düzenlenebilir- ... Hepsi iyi güzel tabi de Ronaldo bi sezonda daha kaç maç oynayabilir; Wenger ve Benitez FIFA'ya maç sayısı yönünde ne türlü çemkirir diyorsunuz herhalde?

Uzun lafın kısası, CL Şampiyonu United ile Libertadores sahibi Ekvator ekibi Quito pazar günü final oynayacak. Format değişikliği sonrasında yani 2000'den beri oynanmış 4 finalde - 2000'den 2005'e kadar oynanmadı- de kapışan kıtalar değişmemiş, ilk 3'ünde Güney Amerika galip çıkmıştı. Geçen yıl -Milan- olduğu gibi kazanan yine Avrupa olursa Ferguson bir açığı kapatmış olacak. 99'da da kazananlardı ama o zaman Intercontinental Cup idi. Başlangıcı 1960 olan bu organizasyonda United kazanan tek Ada'lı. Liverpool'un 1978'de bir şansı olmuş, ama oynayamamışlardı.

17 December 2008

Subotic-Hummels-Santana

Resim başlığın altına gitmedi esasında ama Valdez'in yerinde Santana'nın olabileceği bir resim de mümkün değil 3'lüden sadece 2'si sahada olabiliyor. Yavaştan girersek, Klopp'u getirilişi önemli bir adımdı ve şimdilik gayet iyi durumdalar. 29 puanla 6. sırada kapattılar ilk yarıyı, son 6 yılın en iyi derecesi alındı. İlk 6 haftada sırasıyla Leverkusen, Bayern, Cottbus, Schalke, Hoffenheim ve Stuttgart ile oynadılar. Hoffenheim dışında yenilmediler, Leverkusen'in çıkışı Dortmund'dan sonra başladı çünkü kaybetmişlerdi. Bremen ve Stuttgart'a da kaybetmediler zaten Dortmund'un sorunu da kazanmak için oynama noktasında oldu ilk yarıda. Ligin en az gol yiyen iki savunmasından biri oldular ilk yarı sonunda, diğer başarılı savunma da Ruhr'dan. Bu başarılı savunmanın göbeği ise dikkat çekici. Tecrübeli Kovac'ı devre dışı bırakan 3 adamdan oluşuyor göbek, ikisi yeni transfer biri ise Bayern'den kiralık. 88'liler Bosna doğumlu, Sırp asıllı, Amerikan pasaportlu Neven Subotic ve 2 sezondur kiralık Mats Hummels en çok forma giyenler oldu, 86'lı Felipe Santana'da Subotic gibi takıma yeni katılanlardan. Üçüde 1.90'dan uzun gençlerin savunma kadar hücuma da faydası oldu ilk yarıda.

Dortmund'un ligde attığı 27 gol 11 farklı oyuncudan geldi. Bu 27'nin üçte birini ise bahsettiğim 3 stoper kaydetti. Gol rakamlarından en etkileyici olanı Felipe Santana'ya ait. 4 kez ilk 11 başladı 2-3 kez de sonradan dahil oldu ligde, 11'de başladığı 4 maçta 3 gol kaydetti. Zaten uzun üçlüden havada en beğendiğim de o oldu. Havada yiyemeyeceği uzun yok Bundesliga'da, kilitlendikleri maçlarda -içerde oynadıklarında çok oldu- gözüm en çok onu aradı. Hummels ise iki sezondur kiralık oynuyor, hava hakimiyetinden çok yerde üstün bu oyuncu. Orta saha terbiyesi de almış olmadı ki güzel top kullanıyor, tutmak istiyor Dortmund okuduklarıma göre. 10 kez beraber başladı Hummels ve Subotic, Kuba ve Wiedenfeller'i de eklersek takımın en iyileri oldular zaten. Genç üçlünün en çok ilgi çekeni ise sonda.

Ligde 17 maçta da 90 dakika forma giyen tek oyuncu oldu Neven Subotic, yetmedi ise kupalarda da sonuna kadar sahadaydı. Gol durumlarından bahsettik, bu üç stoperin en golcüsü 5 ile Subotic idi, ilk yarıyı takımın da en golcüsü olarak kapattı. 20'sine yeni girdi Subotic, Klopp ile beraber gelmişti Mainz 05'ten. Dortmund'un en pahalı transferi oldu 3.5m euro ile. Bundesliga II'den gelen, ne ulusal nede uluslararası arenada etkisi olmamış genç bir savunmacı için ciddi bir bedel. 1.93'lük bir stoper, boyunun da hakkını fazlasıyla veriyor. O da Santana gibi fizikli bitiriciler ile iyi mücadele ediyor. Yaşı ve fiziğine oranla iyi top kullanıyor. Zor durumda kaldığını gördüm ama hiçbir saçma pası yer etmedi aklımda. Hücumu düşünmesi de önemli bir artı. E 5 gol kolay değil 17 maçta. Kornerlerde yer tutmak mesele değil, ileriye yaptığı çıkışlar asıl önemli olan. Hikayesi de ilginç Neven Subotic'in, bu sene parlayan başka bir yıldız Ibisevic'e benzer...

beaGoonerbeaGiver.org



Arsenal bu sezon genç kanser hastalarına yönelik bir yardım kampanyasının parçası oluyor. Hastalığa yakalanmış genç insanlara yardım eden bir kanser vakfına yönelik kampanyada takım, teknik kadro ve yönetim 1 maç günü gelirlerini bağışlama kararı almışlar. Seçilen maç ise bu haftasonu, Liverpool. Bağışlar ve kulübün yapacağı yardımın üstüne maç günü düzenlenecek aktiviteler ile de para toplamayı hedefliyorlar.

Toplanan paranın ise Londra'da University College Hospital'da açılması hedeflenen bakım yuvası için kullanılacağı belirtilmiş.

16 December 2008

Amigos de Iker v Amigos de Rafa





İkili bu sefer geçen yıldakinden daha geniş bir organizasyonun içindeler. Sıtma'ya karşı savaş için yapılan organizasyonda ikiliye futbol, tenis ve yarış dünyasından sporcularda eşlik ediyor. Tenis, karting ve futbol müsabakaları ile karşılaşacak ünlüler 2 takıma bölünmüş. Rafael Nadal'ın takımında Pedro de la Rosa, Novak Djokovic, Carlos Sainz, Sete Gibernau, Raul ve Etoo gibiler bulunurken Casillas'a David Ferrer, Juan Carlos Ferrero, Alberto Contrador, Fernando Alonso, Sergio Ramos ve Cannavaro eşlik edecek.

Madrid'deki organizasyon yerel saat 20:00'da başlayacak, izlemek için tıklayınızzzz.

Eduardo Dönüyor

Henry'nin satışı sonrası alınmıştı, 07/08'in en pahalı transferi idi. Brezilya asıllı Hırvat milli takımın da değerli bir elemanı olmuş, 8m sterlin'e malolmuştu. Ligde patlama yapamadı ama toplam 29 maçta 12 gol ile oynuyordu Arsenal'de, şubat sonundaki Birmingham maçına kadar. Martin Taylor'un sert darbesi ile maç 10 dakika kadar durmuş, sol ayağı kırılmıştı Eduardo'nun.

9 ay kadar sonra Eduardo'nun oynayabileceği duyurulmuştu Wenger tarafından. Gün geldi, bu akşam Arsenal Rezerv'lerinde P'mouth a karşı sahada olacak.

Kovulan İlk Siyahi Teknik Direktör

Göreve getirilişine Alex Ferguson'un 3 başarılı öğrencisi ile kıyaslayarak yer vermiştim. Hughes'in başarısını devam ettireceğine, Keane'nin de başarılı olacağına inanıyordum. Hughes devam ediyor ama diğer ikisi bu sezon yol verilen 5. ve 6. teknik direktör oldular. Paul Ince, Lig Kupası da dahil 6 maçlık mağlubiyet serisinden sonra gönderildi, üst seviye teknik direktörlükte yarım sezon bile görememiş oldu. 17 maçta alabildiği 3 galibiyet, iyi oldukları Ewood Park'ın ligin en kötü iç saha performansına dönüşmüş olması 5 puan farkla dibe yerleşmelerine neden oldu. Şampiyonluk görmüş kulüp, 4 yıl sonrasında küme düşmüştü ama 2002'deki yükselişlerinden sonra Mark Hughes'in de etkisiyle akıllarda küme düşme potasından hep uzak olmuşlardı. Daha da önemlisi sezon sonu şimdi bulundukları yerde kalmaları geri dönüşü daha zorlu kılacaktı.

Kovulma erken tabi, kulübü ile 17 lig maçına çıkabildi sadece, önemlisi ilerisi için de ışık vermiyordu. Hedef tekrardan ligde kalma savaşına döndüğünden tecrübe daha da bir önem kazandı sanki. Bu noktada göreve getirilişine de bakmak lazım. 2 yıllık teknik direktörlük tecrübesinden sonra 3 yıllık kontrat ile göreve getirilmişti Ince. 2 yıllık tecrübe ise bize göre 3 İngiliz Lig sistemine göre 2. Lig'de idi. 4 başarılı yıldan sonra Hughes'i tazminatı cebe koyarak Manchester'a gönderen kulüp genç&tecrübesiz&karizmatik bir adayı seçmişti, işler kötü gidince kurtulunması en kolay tipten bir aday. Jack Walker öldükten sonra sınırlı bir kulüp olarak gözüktü Rovers. Hughes ise sınırlı imkanları iyi değerlendiren bir teknik direktördü. McCarthy, Pedersen, Nelsen, Samba, Santa Cruz, Bentley gibi önemli isimleri ucuza mal etmeyi, parlatmayı başarmıştı. Transfer başarısı açıktı. Paul Ince döneminde ise hayli ters bir durum sözkonusu. Ligin en az harcayan 3-4 takımından biri oldular, gelen/giden dengesine bakıldığında transferin en kötüsüydüler. Friedel ve Bentley gibiler giderken alınanlar aynı Ince gibi zayıf isimler oldu. McCarthy ve Santa Cruz gibiler de yönetilemeyice Mark Hughes'in gölgesinde ezilmek farz oldu.

Premier Lig'de bu tip görevden almalar alışıldık değildir ama kümede kalma korkusu sözkonusu iken erken tepki vermek makul bir seçim. Rovers bir vakıf -Jack Walker trust- tarafından yönetiliyor, zengin rakiplerine oranla hedefsiz ve sıkıntılılar. 2002'de Premier Lig'e Fulham ile birlikte yükselmişlerdi. O günden itibaren yarısına yakınının el değiştirdiği bir ortamda mücadele ediyorlar ve günün birinde onlar da yenik düşecek. Düşmüş değer kaybetmiş bir kulübün satışı daha kötü olsa gerek. Ince, futbolculuğu döneminde İngiltere'nin ilk siyahi kaptanı ünvanına sahipti, ilk siyahi Premier Lig teknik direktörü de oldu. Premier Lig'e dönüşü kolay olmayacaktır, şartlar da gözönünde bulundurulduğunda alt liglerden bir kulüp ile yükselmek en muhtemeli. Adaylar arasında Alan Curbishley, Sam Allardyce ve Greame Souness ön planda Ada basınına göre. Souness'in göreve gelişinin Tugay'ın da rütbesinde yükselişe yol açması bekleniyor. Transfer dönemini karla kapatan az sayıda takımdan biri de Rovers idi EPL'de. Ocak ayında harcama yapacaklardır ama asıl soru Santa Cruz'u tutabilecekler mi?

UEFA Yılın Takımı

Uefa.com 2008 anketini açalı epey zaman olmuş. Yaz turnuvası olması, hele de bu turnuva Avrupa ile sınırlı olunca kafalar karışıyor galiba. İspanya Şampiyon oldu diye Aragones'e kaç oy gider ki? Bizden 3 isim var. Aurelio Xavi ile aynı mevkide, Hamit ise Ronaldo ile... Hal böyle olunca Ferguson'a doymuş olmanın da etkisi ile Terim'e gitti oy. Çakışmalar normal bu oylamalarda, geçen yıldaydı sanırsam Messi ile Ronaldo aynı mevkideydi, bu sezon biri forvete kaydırılmış. Kaydırma iyi de kaydırılan tartışılabilir. 7 yılda 2 Türk yer aldı takımlarda. 2002'nin takımında kalede Rüştü, kulübede de Şenol Güneş vardı.

7 yılda Buffon 3 kez onurlandırılmış, bu sezon adaylar arasında yok. 5 kaleci arasında Euro 2008'in yarı finalist ülkeleri var. Lehmann yerine Almanya'nın turnuvadaki üçüncü, şimdiki birinci kalecisi Adler seçilmiş, hoş olmuş. Leverkusen performansı muhteşemdi. Bundesliga'nın en iyi kalecisi seçilmişti geçtiğimiz sezon, aynen devam ediyor.

17. Hafta | Top 5



Bundesliga'da ilk yarının son haftasının en güzel 5 golü. Benim birincim Zidan.

Mbo Mpenza


Galatasaray'ın 01/02 dönemindeki 3 nazarlığından biriydi. Jardel'in Sporting Lisbon transferinden miras kalan Robert Spehar, Pavel Horvath ve Mbo Mpenza. O dönemlerin modası idi, bunlardan en az biriyle FIFA'lık da olmuştuk, tazminat ödemiştik... Altıntop'lar Wattenscheid'dan bulunup zirve yapmışlardı. Mpenza'lar da Mouscron'da parlayıp, Liege'de pullanıp Avrupa'ya pazarlanmış, şimdilerin Kompany ve Fellaini'si benzeri Avrupa'ya sunulmuş Belçikalı genç yeteneklerdi. Kardeşi Emile daha fazla yer kaplamıştı hayatımızda. Schalke'de tutunmuş, Hamburg'a uğramış, İngiltere görmüştü yakın zamanda.

98 ve 02 Dünya Kupaları ve Euro 2000'i gören Mbo bu yaz, Tümer'in bir ara uğradığı Larissa'nın yolunu tutmuş. Aynı Galatasaray'da olduğu gibi hiç forma giymeden ama daha net bir şekilde ayrılmış. Geçirdiği sakatlık tamam dedirtmiş 32 yaşındaki forvete, futbolu bırakmış.

Çok da uzatmamak lazım. Herkesin aklında bir liste belirmiştir herhalde Gordon ve Seric ile biten.

15 December 2008

Rooney Geri Döndü



Berbatov'un alınması, Ronaldo'nun dönmesi derken Rooney'de eklenince geri düşmüştü Tevez. RvN'nin sakatlığı bağlamında Real'e gidebileceğini yazmıştım. Öyle yada böyle 30m sterlin'e malolmuş bir Berbatov, hemen hemen aynı paraya alınmış 23'lük Rooney, pahabiçilemeyen 23'ündeki Ronaldo ve kiralık + 20m sterlin kadar bir maliyet yaratması muhtemel 24'lük Tevez'den birinin kulübeye yakışmayacağını ve sonuç olarak fazla geleceğini düşünüyorum.

2 haftayı kulübede geçirdikden sonra Rooney olmayınca ilk 11 başladı Tevez White Hart Lane'de. Rooney ise başka bir şekilde gündeme geldi. CL'deki formalite maçında, konuk Aalborg iken puanı getiren golü atmıştı Rooney. Ama golünden daha önemlisi sahada kalabilmiş olması ve rakip takıma oyuncu değişikliği yaşatıp yaşatamayacağı idi. Video'daki en kritik hareketin mağduru Kasper Risgard şikayetçi olmuş, UEFA'nın cevabı ise ceza gerekmediği yönünde... Hakem faktörü, ağırlığı ile ilgili herhalde. Çoktandır sessizdi Rooney, evlilik yaramış diyordum...

Geniş Özet : Tottenham v United

12 December 2008

Arıza

Premier Lig'de birkaç yıldır ''arıza'' ünvanı Newcastle orta sahası Joey Barton'a ait. Yetenekli bir defansif orta saha olmasına rağmen 2002 yılında City'de başlayan kariyerinin satır başları hep saldırganlığı ve aldığı cezalar oldu. 2007'de Ousmane Dabo'ya ve 2008'de saha dışında olmak üzere iki kez saldırıdan dolayı suçlu bulunmuş, 77 gün ceza yatmıştı. 2008'de 5-6 kez forma giydi, birkaç saha içi hareketi konuşulsa da sakatlık daha önemli bir başlık haline geldi Barton için.

Joey Barton, Ocak sonuna kadar forma giyemeyecekken yeni biri bu boşluğu doldurmaya aday gibi. Sezona kiralık olarak Hull City'de başlayan 28 yaşındaki forvet Marlon King takımının konumu ve golcülüğü dışında birkaç başlık ile gündemde. EPL'de 15 maçta 5 gol ile oynayan Jamaika asıllı King, geçen hafta Boro'yu mağlup eden golü attıktan sonra alkolü fazla kaçırmış olmalı ki Çarşamba günü gözaltına alındı. İddaalara göre Londra'da bir barda 20 yaşındaki kızı dans ederken taciz etmiş ve terslenince yumruk atarak klüpten ayrılmış. Evli ve 2 çocuk babası King, saldırı ve taciz şüphesi ile ilgili sorgulandıktan sonra kefaletle serbest bırakılmış. Soruşturma sürerken Hull City oyuncusuna sahip çıkmış ve haftasonu L'pool deplasmanında yer alması bekleniyor.

Olaydan bir hafta önce aşırı hız nedeniyle ehliyetine el konan King'in, Kasım ayında da takım arkadaşı Dean Windass ile bir kumarhanede kavga ettiğinden dolayı ceza almıştı. 39'luk Windass ve 28'lik King'in kavgası tatlıya bağlanmış olarak gözüktü ve aynı takımda yer değiştiren iki forvetin atışması olarak kaldı. Windass'ın sözleri ise ilginç:

''He walks like he is carrying two carpets under his arms and a great lad in the dressing room. Always getting fined for wearing a cap, using his phone, flip-flops...''

Hildebrand >>> Hoffenheim

Malum hemen hemen her Türk tarafından sevilen sayılan bir takım Hoffenheim, hiç izlenmemiş olsa bile. Hikayesi ve pozisyonundan öte golü bol vermeleri daha önemli sanki bizler için. Geçen hafta Bayern'le oynayacak olmaları ilginin ciddiyetini gösterdi bana. Maçı, ilgi alanına dahil ettiğini gördüğüm arkadaşlarım günü değil sezonu mucize ile kapatacakları konusundaki görüşümü kuvvetlendirdi. Geçenlerde bir arkadaşımla Ibisevic temelli bir Hoffenheim sohbetinde, bu sezon öncesinde oyuncularının hiçbirini tanımadığımı söylemiştim. Selim Teber'i, Ramazan'ı duymuştuk elbette, Andreas Beck'i izlemiştim ama söylemek istediğimi anlıyorsunuz herhalde.

Hildebrand'ın transferi ilk olarak bunu değiştirdi, artık Hoffenheim herkesçe tanınan bir oyuncuya sahip. Illgner-Kopke-Kahn sıralamasının 4. ayağı olması muhtemel isimlerin başındaydı. Kahn'ın arkasında kalan isimler arasından en akla yatkın olanıydı, Lehmann fazla takılamazdı ne de olsa, Wiedenfeller'den de daha öndeydi Hildebrand. Tabi bu görüşü oluşturan Stuttgart'daki oyunu idi. Profesyonel olmak için güzel bir kulübü, güzel bir zamanda yakalamıştı. Güzel demişken ekonomik sıkıntıları da eklemeli. Para sıkıntısının özkaynaklara yönelmeyi zorunlu kıldığı yada seçtirdiği takımlara örnekti Hildebrand'ın başladığı yılın Stuttgart'ı. Hildebrand, Kuranyi, Lahm, Hinkel, Gentner, Bordon, Beck gibi satışlarda özkaynaklara, gençlere yönelmiş ve başarılı olmuş takımlara örnek yaptı Stuttgart'ı. Seri şimdi Mario Gomez, Serdar Taşçı, Hitzlsperger, Khedira, Manuel Fischer gibi maliyetsiz isimlerle devam ediyor/edecek. Neyse çok dağıttık konuyu, Hildebrand'a dönersek bir ikincilik, bir şampiyonluk yaşadığı, CL'de gözüktüğü ve fazlasıyla güven verdiği Stuttgart'tan ayrılacağının sinyalleri verilmişti, şaşırtmamıştı. Bedelsiz olarak İspanya'ya göçtü. Sıfırdan yükselip, isim yapması 7 yıl almıştı. 1 numara olarak geçirdiği 7 yıldan sonra 28'inde başka bir 1 numaranın yerini almak için Valencia'ya gitmesi çok hoş olmamıştı aslında. Canizares çabuk yol aldı, geçen sezonu 1 numara olarak geçirdi ama Emery'nin gelişi ve Olimpiyatlarda göz dolduran Renan'ın alınışı ile geri düştü, yediremedi. Bu dönemde Lehmann'a ezildi, bir de Enke çıktı, Adler ve Neuer gibi yeni adayları da unutmamalı. 2 yıl önce sıradaki olduğu Almanya kalesi için sözkonusu bile değildi artık. Euro 2008'de zorunlu seçenek 3. kaleci bile olamamıştı.

Hoffenheim'de sıkıntılı bir pozisyon olarak gözüktü kale, Hildebrand 1 numara olarak devam edecek. Lehmann'ın da vadesinin dolması ile Almanya kalesi içinde şansı devam edecektir herhalde. Görüldüğü üzere aday gösterildiği konularda başarı kazanamadı Hildebrand, tekrar ilk seçim, tekrar kendi yaratacak. Veh ve Magath'dan bahsettik yukarıda. Hildebrand Stuttgart'ta başlarken Ralf Ragnick başlarında idi. Stuttgart ve Hildebrand yükselişe geçmeden o ayrılmıştı, şimdi tekrardan tepede buluştular.

03 December 2008

Marc Janko

25 yaşında 1.96'lık bir adam Marc Janko. Niko Kovac'lı Sasa Ilic'li Red Bull Salzburg u sırtlamış götürüyor. Aşağıdaki golcüler listesinin zirvesinde olmalı salt rakam ile ama malum, katsayılar. 19 maçta 29 gol ile dikkatleri üzerine çekmiş durumda. 19 maçta 4 kez hat-trick yapmış, bir kere de 4 atmış. Lig ufak olunca golcüler de ufalabiliyor normal olarak. Kıyaslama olur mu bilmem ama geçen sezon Avusturya Bundesliga'nın gol kralı takım arkadaşı Alexander Zickler imiş, 18 gol ile. 06/07'nın kralı ise 22 atmış. Ligin yarısında bu büyük rakama ulaşabilen Janko 25'inde meşhur olanlardan. Geçen sezonu sakatlıklarla geçirmiş, Euro 2008 için Hickersberger'in kadrajına girememiş haliyle. Karel Bruckner'in ise gözdelerinden, 2010 elemelerinde 3 maçta 2 gol ile oynamakta.

Bir röportajında İngiltere'ye olan sevgisinden söz etmiş, sinyali Premier Lig'e vermiş. Devre arası için söylentiler başlamış bile. Blackburn, McCarthy ve Santa Cruz'dan verim alamadı, David Moyes'in Henrik Larsson ile ilgilendiği haberleri çıkıyor ... Ligin bitmesine 16 hafta var, bu hızla giderse 50'ye kadar yolu var. Katsayı demiştik, Avusturya'nın sıralamadaki yeri nedeniyle attığı gol 1 ile çarpılacak. Tabi Ocak biterken Avusturya'da devam ederse.

Gol Krallığı

Ronaldo'nun geçen yıl bıraktığı yer 31 idi. Son 7 sezonda geçen olmadı bu rakamı tabi son yılların kısırlığını da unutmamak lazım. İşler değişiyor biraz sanki, kanat geçen sene 31 attı, bu sezon geçilebilir sanki. Geçtiğimiz hafta itibariyle Anelka 12, Etoo 14 te liderlik Vedad Ibisevic'de. 15 maçta 17 gol 7 asist ile oynuyor, asist krallığı da hemşerisi (hemşeri mi hemşehri mi bilemiyorum, benim yazdığım daha güzel sanki) Salihovic'de.

Ribery bu sezonu da alır götürür diyordum sezon öncesi, sakatlık falan derken geride kaldı. Ibisevic şuan için Hoffenheim rüzgarı ile birlikte Bundesliga'nın en değerlisi. Teker teker yükselerek Bundesliga'ya gelen, göz kamaştıran transferleri olmayan bir takım ya, Ibisevic
eski eleman sanmayın. Henüz ilk sezonu Hoffenheim'da. Ama ciddi takımlar işte, izlediğim maçlarında açık şekilde çekip alamıyorum onu bir kenara. Obasi ve Demba Ba iki zencileri, almak lazım bunları Galatasaray'a diyorum... Gerd Muller'de onurlandı onu bu hafta içi, 40 atarsa şaşırmam dedi. Bundesliga'nın en skoreri, en çok şut çekeni, en çok isabet bulanı Hoffenheim. Haftasonu Bayern'le oynuyorlar.

Vedad Ibisevic - 17
Samuel Etoo - 14
Nic Anelka - 12
Diego Milito - 11
Karim Benzema - 9

Büyük liglerde durum bu şekilde. Bu rüzgar böyle sürdükçe birinci değişmez gibi. Küçük liglerden birinde bu listeyi zorlayan biri var. Bi sonraki postta Avusturya'dayız.

02 December 2008

Ballon d'Or - 2

Maksimum 480 puanın 446'sını aldı. 96 gazetecinin 77'sinin 1.lik adayı idi. Hepsinin ilk 5'inde yer buldu. Önemli olan, transferde açık ara en çok paranın döndüğü, en büyük tv yayın anlaşmasına sahip, 2 yıldır Şampiyonlar Ligine yarı finalden ambargo koyan, dünyanın en büyük ligi olarak gösterilen Premier Lig'in şu yoruma fena halde açık ''değer'' mevzuunda bir kez daha dikkat çekmesi oldu. Lig büyük, güçlü ama bu ödül sözkonusu olduğunda gerideydiler, 2001'den ödül ilk defa İngiltere'de.

1. Cristiano Ronaldo (Manchester United), 446 points
2. Lionel Messi (Barcelona), 281 pts
3. Fernando Torres (Liverpool), 179 pts
4. Iker Casillas (Real Madrid), 133 pts
5. Xavi Hernandez (Barcelona), 97 pts
6. Andrei Arshavin (Zenit St-Petersburg), 64 pts
7. David Villa (Valencia), 55 pts
8. Kaka (AC Milan), 31 pts
9. Zlatan Ibrahimovic (Inter Milan), 30 pts
10. Steven Gerrard (Liverpool), 28 pts
11. Marcos Senna (Villarreal), 16 pts
12. Emmanuel Adebayor (Arsenal), 12 pts
13. Wayne Rooney (Manchester United), 11 pts
14. Sergio Aguero (Atletico Madrid), 10 pts
15. Frank Lampard (Chelsea), 8 pts
16. Franck Ribery (Bayern Munich), 7 pts
17. Samuel Eto'o (Barcelona), 6 pts
18. Gianluigi Buffon (Juventus), 5 pts
19. Michael Ballack (Chelsea), Cesc Fabregas (Arsenal), 4 pts
21. Didier Drogba (Chelsea), Sergio Ramos (Real Madrid), Nemanja Vidic (Manchester United), 3 pts
24. Edwin van der Sar (Manchester United), Ruud van Nistelrooy (Real Madrid), 2 pts

Denizlispor

Lig tv'den transfer olanlardan biriydi. Yorumculuktan teknik direktörlüğe geçişe alıştık artık ama bu sınıflama içindeki bir adamın böyle büyük bir heyecan içinde olması alışılmışın dışında. Eskişehir deplasmanında 26. dakikada 3-0 öndeydiler, 90. dakikada 4-3 geride. Youla'nın son dakika golü sonrası kamera kulübeye döndüğünde Kayıhan ağlıyor gibiydi. Açıklamasında ağlamadığını söylemiş, Allaha isyan ediyordu herhalde... Spikerin ağladığını söylemesine inanmak takımın son 3 haftadaki durumunu bilenler için gayet inandırıcıydı. İllüzyon böyle birşey herhalde.

12. haftada Bursa maçında 52. dakikada 2-0 öndelerdi, 75'te 3-2 geride. 4-3 kazandılar. Bursa öncesi Kocaeli deplasmanındaydılar. 7. dakikada 2-0 öne geçtiler, 14'te 2-2 oldu, son dakikada yiyip 3-2 kaybettiler. Son 3 haftada 9 atıp 10 yediler, 3 puan kazandılar. 3 puanı geri dönüş ile kazandılar, 6 puanı son dakikada kaybettiler. Kayıhan bu heyecana ne kadar daha dayanabilir bilinmez ama cuma günü Fenerbahçe ile oynayacaklar. Bir maç daha dayansa fena olmaz.

Ballon d'Or


Alt resimdekinden 35 yıl önce verilmeye başlanmış Altın Top ödülü. Futbolda bireysel ödüllerinin en prestijlisi, yarın yeni sahibinde olacak yanlışım yoksa. Ödülün son 30'unda 14 forvet, 9 orta saha, 4 defans ve 3 kaleci kaldı. Orta sahanın gerisinde duranlar, oyunun adaleti kadar şanslılar. Dünya Kupası yada Avrupa Şampiyonası yok ise şansları daha da az. Matthaus'u da savunmadan sayarsak 89 ve 90 yılları tek seri olmuştu, kazananlar Baresi ve Matthaus idi. Sonrasında 96'da Sammer, 2006'da Cannavaro ile devam etti. 2006 DK Cannavaro ve Buffon'u ilk 2'ye sokmuştu, 2002 DK'da Carlos ve Kahn'ı. Oliver Kahn ve Buffon derece alan ender kalecilerden, Yukarıdakilere Maldini'yi de eklersek 80 sonlarından itibaren dereceye giren savunma ve kalecileri listelemiş oluruz.

Euro 2008'in de bu kontenjandan ilk 3'e birini sokmasını bekliyorum, tek ciddi aday Casillas tabi. Euro 2008'in en iyi oyuncusu Xavi seçilmişti, ah bir de Barcelona birşeyler yapabilseydi... Messi de o Barça'da değil miydi? Onun elinde de bir Olimpiyat Altını var. Euro 2008'in gol kralı Villa'ydı, ödül için adı geçenlerden biri de Torres. Premier Lig'i 24 gol ile tamamladı, ilk sezonunda en çok atan yabancı oyuncu oldu, yetmez tabi. Torres'i elersek 2. ve 3.'lük için 3 adayımız var. Messi ister istemez girecek gibi... Xavi ve Casillas kaldı. Yaz turnuvası yine geriden birini dereceye sokar diye düşünüyorum. Çeyrek final, yarı final ve finalde gol yemeden kaptan olarak kazandığı Euro 2008 var, İtalya maçında kurtardığı penaltılar var. Karşısında da turnuvanın en değerli oyuncusu...

Ronaldo'nun 1.liği belli olalı 6 ay oldu. CL ve Premiership, Avrupa Gol Krallığı, George Best'in rekorunun kırılması, Denis Law ve RvN'yi geride bırakıp bir sezonda en çok gol atan oyuncu olarak United tarihine geçmesine 5-6 gol kalmıştı. 3 aya yakın sezon arası sonrası iyi bir bitirici, değişik bir frikikçi olarak dönmüştü geçen sezon, golcülüğü eşsizdi, istatistikler başarılar malum tabi ama en önemlisi 07/08'i keyifli hale getirenlerin başındaydı. O olmasa kimin kafasından ''Portekiz kazanamaz mı ki'' sorusu geçerdi... FIFPro ile başladı, Altın Top ile devam eder FIFA'nın ki ile kapatır. Tek eksiği sempati şu an için. Real'e yol verseydi onu da kazanacaktı belki.

İkinci Sarıdan Kırmızı

Manchester derbisi sonrası Galatasaray maçını izleyenler için garip bir referans olmuştur Ronaldo'nun atılması. Barış'ın faulu sonrası adet yerini bulsun hesabı, ağır bir deplasmanda olunduğundan da olabilir kimbilir, utana sıkıla kart istemişti Hacettepe'li. Barış görmezken o görmüştü, oyundan atılmıştı. Ronaldo'nun ilk sarısı da Barış'ın faulune benzer bir hareket sonrasında gelmişti, hakemin otoritesini sarsmaya yönelik (!) hareket de City'liden değil Ronaldo'dan gelmişti. Bülent Korkmaz ile Ali Aydın'ı Kadıköyde hatırlayanlar anlamaz belki, pas geçti hoca Ronaldo'nun hareketini. İkinci yarıda ise köşeden gelen topa çoğu zaman olduğu gibi iyi yükselen Ronaldo, bitirmeyi değil topu elle kesmeyi seçti anlamsızca. Bi düdük sesi duyduğunu söyledi, yüzünü korumak için yaptı diyenler oldu ama sonuç olarak ikinci sarıdan atıldı Ronaldo. İngilizce anlatım ile takip ediyodum maçı, İngiliz yorumcunun sözü hakem alkışı unutmamış oldu, akıllı olacaksın Ronaldo gibisindendi ses tonu. Sonuç olarak Ronaldo anlamsız, garip, saçma bir şekilde atıldı, City'nin gol atacak hali yoktu, 1-0 kazandılar. Cezasını Carling Cup'da çekecek. Mevzu hertürlü kayıpsız kapandı anlayacağınız.

Bizde de kartlar galiba haddinden fazla, çok konuşuldu bu haftasonu. 6 oyuncu ikinci sarıdan kırmızı gördü, bir de direk kırmızı çıktı. Kuralları uygulamak adına fazla çaba gösteriyorlar sanki, bundan vazgeçmelerini, sinmelerini istemem. Ama ''yorum'' denen ince bir çizgi var, bunu erken tutturabilmek için daha fazla çaba göstermeliler. Hatasız, sancısız geçmemesi normal sabretmek lazım. Şimdilik Süper Lig 13. haftada 53 sarı kart gösterildi ...